Hekim gerekli tüm özen ve dikkati göstermiş olsa dahi, tıbbi müdahaleler belirli riskler barındırdığından, zaman zaman kaçınılmaz sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bazı durumlarda ise doktor, tıbbi müdahale sürecinde gelişen komplikasyonu zamanında fark edemeyebilir veyahut ihmali veya yetersizliği nedeniyle istenmeyen riskler ortaya çıkabilir. Bu durumda doktorun cezai sorumluluğu gündeme gelecek olup, bu eylemler sonucu, Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümlerine binaen, doktor aleyhine, tıbbi uygulamalar sırasında taksirle ölüme sebebiyet vermişse, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasına; taksirle yaralama fiilini işlediği kanaatine varılır ise, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmedilmesi mümkündür.
Yazı İçeriği
1. Komplikasyon – Malpraktis Ayrımı
2. Tıbbi Uygulama Hatasında Soruşturma Süreci
3. Doktorun Cezai Sorumluluğu ve Kanuni Dayanakları
4. Doktor Hatası Nedeniyle Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme
5. Doktor Hatası Nedeniyle Taksirle Yaralamaya Sebebiyet Verme
Diğer taraftan, doktor hatası nedeniyle vefat yahut yaralanma durumları söz konusu olur ise, bizzat hastanın yahut yakınlarının, maddi ve manevi tazminat talep hakkı da doğabilmektedir. Konuya ilişkin detaylı hukuki incelememize “Doktor Hatası (Malpraktis) Nedeniyle Tazminat Davası” yazımızdan ulaşabilirsiniz.
1. Komplikasyon – Malpraktis Ayrımı
Her tıbbi müdahale, hasta açısından belirli bir risk oluşturmaktadır. Hekimlik uygulamalarının doğasından kaynaklanan bu riskler doktor tarafından gerekli tüm dikkat ve özen gösterilmiş olsa bile kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkabilmektedir. Nitekim komplikasyon olarak tanımlanan bu sonuçtan doktorların sorumlu tutulabilmesi hukuken mümkün değildir. Ancak tıbbi müdahalede bulunan doktor, komplikasyonu zamanında fark etmez ya da fark ettiği halde gerekli önlemleri almaz ise komplikasyon hali, malpraktise dönüşür.
Doktorun, hastanın standart tedavisini yaparken vekâlet akdinden kaynaklanan özen yükümlülüğünü ihlal ederek, yetersizliği ya da ihmali ile hastaya zarar vermesi, malpraktis olarak tanımlanmaktadır.
2. Tıbbi Uygulama Hatasında Soruşturma Süreci
Tıbbi uygulama hataları ile ilgili olarak hekimler hakkında yürütülen ceza soruşturmalarında sonuç itibarıyla aynı kanun hükümleri uygulanmaktadır. Fakat kamuda çalışan hekimlerle özel sağlık kuruluşlarında ya da bağımsız olarak çalışan hekimler arasında soruşturmaya başlanma şekilleri farklılık göstermektedir.
Özel hastanelerde veya kendi muayenehanelerinde çalışan hekimler hakkında tıbbi kötü uygulama iddiası ile ilgili bir şikâyette bulunulduğunda, Cumhuriyet Başsavcılıkları derhal soruşturmaya başlamaktadır.
Kamu sektöründe çalışan hekimler hakkında adli soruşturma başlatılabilmesi ise 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerin Yargılanması Hakkında Kanun gereği, mülki amirliklerce haklarında “Soruşturma İzni” verilmesine bağlıdır. Kamuda çalışan hekimler için önce idari bir soruşturma yürütülmekte, bu soruşturma sonucunda mülki amirden “Soruşturma İzni” alınmaktadır.
3. Doktorun Cezai Sorumluluğu ve Kanuni Dayanakları
Doktorun cezai sorumluluğundan bahsedebilmek için, öncelikle doktorun tıbbi müdahaleye uyan ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenen hukuka aykırı bir hareketi bulunmalıdır.
Doktorlar hakkında tıbbi uygulama hataları nedeniyle ceza yargılaması, ortaya çıkan sonucun ölüm veya yaralama olmasına göre TCK’nın 85. ve 89. maddelerine göre yapılmaktadır. Anılan maddelerde taksirle yaralama ve taksirle ölüme sebebiyet verme filleri düzenlenmektedir. Her iki maddedeki ortak unsur, suçun oluşması için taksirin varlığı ön şartıdır.
Tıp alanında taksir, hekimlik bilgisi ve becerisine sahip bir hekimin tıbbi uygulama sırasında hekimlik mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesidir.
Doktorun tıbbi uygulama hatası nedeni ile cezai sorumluluğu yargıya, taksirle öldürme veyahut taksirle yaralama olarak yansıyabilmektedir. Bu sebeple, tıbbi uygulama hatası nedeniyle ortaya çıkan sonuca binaen yargılama iki farklı maddeye göre yapılacaktır. Aşağıda bu maddeler incelenmiştir.
4. Doktor Hatası Nedeniyle Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme
Türk Ceza Kanunun 85. maddesinde taksirle öldürme hükmü düzenlenmiştir.
“TCK Madde 85 –
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Türk ceza hukukunda bir suçun varlığından bahsedilebilmesi için suçun maddi ve manevi unsurlularının oluşmuş olması gerekir. Şu halde taksirle ölüme sebebiyet verme suçunun maddi unsuru, ölüm olayının gerçekleşmiş olmasıdır. Ölümün, doktorun gerekli dikkat ve özeni göstermemiş olması nedeniyle gerçekleşmiş olması ise suçun manevi unsurunu oluşturmaktadır. Hekime, bu madde nedeniyle ceza verilebilmesi, suçun manevi unsurunun, yani ölüm olayının, hekimlik mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemiş olması nedeniyle gerçekleştiğinin tespitine bağlıdır. Mevzuat hükmü gereğince taksirle öldürme suçu için öngörülen ceza miktarı iki ile altı yıl arası hapis cezasıdır.
Maddenin ikinci hükmünde cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli haller sayılmıştır. Buna göre, fiil birden fazla insanın ölümüne veya bununla birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuşsa on beş yıla kadar hapis cezasına hükmedilebilir.
5. Doktor Hatası Nedeniyle Taksirle Yaralamaya Sebebiyet Verme
Türk Ceza Kanunun 89. maddesinde taksirle yaralama suçu ve bu suçun nitelikli halleri düzenlenmiştir.
“TCK Madde 89 –
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
- a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- b) Vücudunda kemik kırılmasına,
- c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
- d) Yüzünde sabit ize,
- e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
- a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
- c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
- d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
- e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.”
Bu suç tipi bakımından maddi unsur ise hastanın yaralanmasıdır. Yaralanmanın hekimlik mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemiş olması nedeniyle ortaya çıkması suçun manevi unsurunu oluşturmaktadır.
Maddede düzenlenen suç, bilinçli taksir hali hariç olmak üzere, takibi şikâyete bağlı bir suçtur. Bir suçun takibinin şikâyete bağlı olması, hekim hakkında soruşturma başlatılabilmesi için mağdurun şikâyet etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kanunda bu suç tipinin basit hali için öngörülen ceza miktarı, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.
Suçun mağdurun beden bütünlüğüne etkisine göre nitelikli hallerini düzenleyen diğer maddelerinde ise daha ağır cezalar öngörülmüştür. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bu suç tipi için öngörülmüş özel bir hafifletici neden de mevcut değildir. Zira Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun Belli Haklardan Yoksun Bırakılma başlıklı 53. maddesinin 6. fıkrasında aşağıdaki hüküm düzenlenmiştir.
‟TCK Madde 53/6 –
(…) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar…”
Düzenlemeye göre atılı suçu işleyen hekim hakkında üç ay ila üç yıl arasında mesleki faaliyetten men edilme cezası verilebilmektedir.
Diğer taraftan, estetik operasyonlar ve diş protezleri, mevzuatımız uyarınca “eser” niteliğindeki işlemler olduğu için, bu neviden tıbbi operasyonlardaki hatalı uygulamaların hukuki değerlendirmesi farklılık arz etmektedir.
Konuya ilişkin detaylı bilgi için “Hatalı Estetik Ameliyat Nedeniyle Tazminat Davası” yazımızı inceleyebilirsiniz.
Anayasa m.125/7 gereği İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. İdarenin bu sorumluluğu farklı esaslara dayanabilir. Genel olarak idarenin hizmet kusuru; kamu hizmetinin ifasında, söz konusu hizmetlerin gereği gibi yerine getirilmemesi, kamu hizmetinin zamanında ve/veya hiç yerine getirilmemesi nedeni ile ortaya çıkan bir sorumluluk türüdür. Burada kastedilen; idarenin kuruluşu ve işleyişi ile ilgili noktalarda, hizmete konu işlemi gerçekleştirenlerden bağımsız olarak, idarenin tüzel kişilik olarak sorumlu olduğu objektif bir sorumluluk durumudur. Zira idari işlemler her ne kadar idare adına gerçek kişiler eliyle gerçekleştiriliyor olsa da tüm bu işlemlerden doğan sorumluluk; işlemin asıl sahibi, kurucusu ve düzenleyicisi olan idareye ait olacaktır.
İdarenin hizmet kusuru nedeni ile zarar görenlerin zararının tazmin edilebilmesi için yukarıda da bahsedildiği üzere öncelikle ortada bir kamu hizmeti olmalı ve bu kamu hizmetinin görülmesi esnasında idarenin kusuruna dayanan bir zarar meydana gelmelidir. Bu şartların varlığı halinde idarenin işleminden zarar gören kişi idare mahkemesinde açacağı tam yargı davasında idarenin hizmet ilkelerine aykırı hareket ettiğini ispat ederek zararının karşılanmasını sağlayabilecektir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus tam yargı davasının usulüne uygun şekilde, süresi içerisinde açılmasıdır. Öncelikle ortada idarenin salt eyleminden doğan bir zarar bulunduğu için İdari Yargılama Usulü Kanunu m.13’e göre zorunlu idari başvuruda bulunulmalıdır. Buna göre İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
Şu durumda bahse konu zararların tarafınızca öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halde beş yıl içinde Sağlık Bakanlığına yazılı başvuruda bulunarak hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararınızın giderilmesini talep edilebilir. İdare tarafından bu talep reddedilir veya altmış ün içinde herhangi bir cevap verilmezse, idare mahkemelerinde dava açma süresi olan altmış gün içerisinde tam yargı davası açılarak uğranılan zararın tazmini talep edilebilir.
Özellikle belirtmek isteriz ki, soru ve yorumlarınıza vermiş olduğumuz cevaplar, kişisel hukuki yorum ve bilgilendirme niteliğinde olup, hak kaybına uğramamanız açısından, detaylı bilgi için avukat bir meslektaşımıza müracaat etmenizi tavsiye ederiz.
İyi günler. Doktorun istediği tahlile bakmaması ve aynı hastane de başka doktorun hastanın şikayetinin başka semptoma bağlayıp ona göre tedavi edip dolaylı yoldan ölümüne sebebiyet vermesi , hastanenin taburcu ettiği hastanın 24 saat geçmeden bilincinin kapanması ve yoğun bakıma yatırılması malpraktis mıdır ?