Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Nasıl Doğdu?
Savaş ve insanlığa karşı suçların yargılanmasına ilişkin ilk örnekler, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan mahkemelerde görülmüştür. Almanya’daki Nürnberg Mahkemeleri ve Japonya’daki Tokyo Mahkemeleri, bu tür yargılamaların ilk örneklerini teşkil etmiştir. Ancak bu mahkemeler, savaşın galip devletlerinin kontrolünde faaliyet gösterdiği için yargılamaların bağımsızlığından söz etmek oldukça zordur.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin doğuşuna zemin hazırlayan asıl neden, eski Yugoslavya iç savaşı süresince işlenen suçların yargılanması gerektiğine dair uluslararası kamuoyundaki güçlü kanaat olmuştur.
Srebrenitsa Katliamı: Bir Dönüm Noktası
Eski Yugoslavya’nın dağılmasının ardından bağımsızlıklarını ilan eden topluluklara, özellikle de Bosna’ya karşı Sırpların başlattığı saldırıların en karanlık günleri, Bosna-Hersek’in Srebrenitsa kasabasında yaşanmıştır. Sırp güçlerinin elinden kaçarak Birleşmiş Milletler Barış Gücü korumasındaki bu kasabaya sığınan binlerce kişi, 13-18 Temmuz 1995 tarihleri arasında korkunç bir katliamla karşı karşıya kalmıştır.
Sırp güçleri, kasabayı ele geçirdikten sonra 8 binden fazla genç ve yetişkin Müslüman erkeği öldürerek insanlık tarihine kara bir leke bırakmıştır. Bu katliam, uluslararası kamuoyunda büyük bir infial yaratmış ve cezasızlığa karşı güçlü bir tepki doğurmuştur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 1991 yılında başlayan bu korkunç katliamı durdurmadaki başarısızlığını telafi edebilmek adına, failleri yargılamak üzere Lahey’deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY)’ni kurmuştur. Bu mahkeme, bölgedeki suçları yargılamak için özel olarak kurulmuş bir mahkeme olarak, Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç gibi üst düzey yetkilileri savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlardan yargılamış ve cezalandırmıştır.
Roma Statüsü ve UCM’nin Kuruluş Süreci
Eski Yugoslavya’daki yargılamalar, savaş suçlarının ve insanlığa karşı işlenen suçların cezasız kalmaması gerektiği fikrini daha da güçlendirmiştir. Bu süreç, uluslararası toplumun sürekli bir ceza mahkemesi oluşturulması yönündeki çağrılarını yoğunlaştırmıştır.
1998 yılında başlayan müzakereler sonucunda, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü, uluslararası düzeyde kabul edilmiştir. 2002 yılında, Roma Statüsü’nün yürürlüğe girebilmesi için gerekli olan 60 ülkenin onayı tamamlanmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bağımsız bir mahkeme olarak faaliyetlerine başlamıştır.
Bu gelişmeler, uluslararası adalet sisteminin daha kapsayıcı ve kalıcı bir yapıya kavuşmasını sağlamış, insan haklarını ihlal eden suçluların cezasız kalmayacağı yönündeki umutları artırmıştır.
UCM’de Kimler Yargılanabilir?
Kişi Sorumluluğu İlkesi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), devletleri değil, yalnızca gerçek kişileri yargılayabilir. Kişi sorumluluğu ilkesi, mahkemenin temel çalışma prensiplerinden biridir ve bu ilke, uluslararası suçlardan bireysel olarak sorumlu olan faillerin hesap vermesini sağlar.
UCM’nin yetki alanına giren suçları işleyen devlet başkanları, askeri liderler, hükümet yetkilileri ve diğer bireyler yargılanabilir. Mahkeme, işlenen suçların faillerinin konumlarına veya statülerine bakılmaksızın sorumluluk üstlenmelerini amaçlar. Bu durum, “devlet başkanlığı dokunulmazlığı” gibi kavramların mahkeme önünde geçerli olmadığı anlamına gelir.
Devletlerin Yargılanamaması
UCM’nin devletleri yargılamamasının temel nedeni, devletin tüzel kişiliğinin yargılanamaz oluşudur. Bir devlet, hukuken bir “birey” olarak değerlendirilemez; bu nedenle cezai bir sorumluluğu da olamaz. Ayrıca, devletin tüzel kişiliğine ceza uygulamak pratikte etkisiz kalacaktır, çünkü yaptırımların bireysel sorumluluk üstlenen kişilere yönlendirilmesi, adaletin sağlanmasında daha etkili bir yöntemdir.
UCM Kararlarının Bağlayıcılığı
Bağlayıcılık Çerçevesi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kararlarının bağlayıcılığı, Roma Statüsü’nü imzalayıp onaylayan ülkelerle sınırlıdır. Bu ülkeler, statünün hükümlerini kabul ederek, UCM’nin kararlarına uymayı ve gerekli iş birliğini sağlamayı taahhüt ederler. Roma Statüsü’ne taraf olan 123 ülke, mahkemenin yetki alanındaki suçlarla ilgili olarak UCM’nin verdiği kararları uygulamak zorundadır.
Taraf Ülkelerin Yükümlülükleri
Roma Statüsü’ne taraf olan ülkeler:
- UCM’nin Yargılamalarına Destek Vermek: UCM tarafından talep edilen tutuklamaları gerçekleştirmek, belgeleri sağlamak ve iş birliği yapmak zorundadırlar.
- Mahkeme Kararlarını Uygulamak: Suçluların cezalarını infaz etmek ve mahkemenin verdiği kararları yerine getirmek, taraf devletlerin yükümlülükleri arasındadır.
- Adaleti Desteklemek: Taraf devletler, kendi topraklarında işlenen suçları UCM’nin yetki alanına sunarak uluslararası adaletin sağlanmasına katkı yapar.
Taraf Olmayan Ülkelerde Durum
Taraf olmayan ülkeler, UCM’nin yetki alanı dışında yer alır. Ancak:
- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Sevkiyle: BM Güvenlik Konseyi tarafından UCM’ye sevk edilen durumlar, taraf olmayan ülkeler için de bağlayıcı hale gelebilir.
- Taraf Ülkelerde İşlenen Suçlar: Taraf olmayan bir ülke vatandaşı, taraf bir ülke topraklarında suç işlediğinde UCM’nin yetkisine girer.
UCM Kararlarının Küresel Etkileri
UCM’ye taraf olmayan ülkeler arasında ABD, Çin, Rusya ve Türkiye gibi dünya siyaseti açısından kritik önem taşıyan büyük devletler bulunmaktadır. Bu ülkelerin UCM’ye taraf olmamaları, mahkemenin küresel etki gücünü sınırlamaktadır. Taraf olmayan ülkelerde işlenen suçlar, yalnızca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin durumu mahkemeye sevk etmesi halinde UCM’nin yetki alanına girebilir. Ancak, bu durum da genellikle siyasi dengelere bağlı olarak tartışmalara yol açmaktadır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), uluslararası adaletin sağlanması ve ağır suçların cezasız kalmaması adına önemli bir mekanizma olarak kabul edilmektedir. Ancak mahkemenin kararlarının bağlayıcılığı, yalnızca Roma Statüsü’ne taraf olan ülkelerle sınırlı olduğundan, UCM’nin etkinliği tam anlamıyla evrensel bir boyuta ulaşamamıştır.
Yine de, UCM’nin bireyleri uluslararası suçlardan sorumlu tutması, insan haklarının korunması ve uluslararası hukuk normlarının yerleşmesi adına kritik bir adımı temsil etmektedir. Mahkemenin verdiği kararlar, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların cezasız kalmaması gerektiği fikrini güçlendirmiş, devlet başkanları ve diğer yüksek yetkililerin bile hesap verebilir olduğu gerçeğini uluslararası kamuoyuna göstermiştir.