Ülkemizin büyük bir kısmı, deprem kuşağı içerisinde kabul edildiğinden; depremde oluşabilecek mal ve can kayıplarından devletin sorumlu tutulup tutulamayacağı konusu sürekli gündemdedir. İdarenin deprem öncesi yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmemesi veya gerekli önlemleri almaması sebebiyle oluşan zararlardan sorumlu tutulması gerektiği şüphesizdir. Kamu otoritesi vatandaşın sağlık, güvenlik ve huzuru için her türlü önlem ve tedbiri almakla yükümlüdür.
İdarenin yasalar gereğince kendisine yüklenen sorumlulukları “hizmetin kötü işlemesi”, “hizmetin geç işlemesi” ve “hizmetin hiç işlememesi” şekillerinde tarif edilecek şekillerde yerine getirmeyerek, deprem öncesinde alınabilecek tedbirleri almaması halinde, uğranılan zararları tazmin etme zorunluluğunu bulunmaktadır.
Meydana gelen deprem öncesi gerekli tedbirleri almayan idarenin, hizmet kusuru işlediğinin kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla deprem sebebiyle ortaya çıkan zararların da idare tarafından giderilmesi söz konusu olacaktır.
Bu yazımızda, depremde idarenin sorumluluğu var mıdır, idarenin sorumluluğunun sınırları nelerdir, bu konuda verilmiş emsal yargı kararları nelerdir gibi pek çok sorunun cevabını vermeye çalışacağız.
1. İdarenin Sorumluluğu
Hukukumuzda idarenin iki tür sorumluluğu söz konusudur. Bunlar; idarenin kusur sorumluluğu ve idarenin kusursuz sorumluluğudur.
İdarenin Kusur Sorumluluğu
İdarenin kusur sorumluluğu, hizmet kusuru olarak da bilinmektedir. Açık ifadeyle, idarenin “hizmetin kötü işlemesi”, “hizmetin geç işlemesi” ve “hizmetin hiç işlememesi” halinde uğranılan zararları tazmin etme zorunluluğunu ifade eden sorumluluk hali, hizmet kusurudur. Hizmet kusuru ile ilgili detaylı bilgi için “İdarenin Hizmet Kusurundan Kaynaklanan Tazminat Davaları” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
İdarenin Kusursuz Sorumluluğu
İdarenin kusuru bulunmasa dahi, oluşan zarar ile idarenin faaliyeti arasında nedensellik bağının bulunması halinde gündeme gelen sorumluluk halidir. Yani idarenin kusuru olmasa dahi oluşan zarardan sorumlu tutulması, birtakım şartların varlığı halinde hukuken mümkündür. İdarenin kusursuz sorumluluğunun söz konusu olduğu haller, istisnaidir. Başka bir deyişle, idarenin sorumlu olduğunun ifade edilmesi yani idarenin bir zarardan sorumlu tutulabilmesi için; asıl olan idari kusurun varlığıdır.
2. İdarenin Sorumluluğunu Azaltan veya Kaldıran Haller
İdarenin sorumluluğunu azaltan veya kaldıran haller de mevzuatımızda düzenlenmiştir. Bu haller kısaca şu şekilde listelenebilir:
- Mücbir Sebep
- Beklenmeyen Durum
- Zarar Gören Kişinin veya Üçüncü Kişinin Davranışı
Mücbir sebep veya beklenmeyen durum olarak nitelendirilen hallerde; idarenin hem kusur sorumluluğu hem de kusursuz sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
Zarar gören kişinin veya üçüncü kişinin davranışları, zararın ortaya çıkmasında veya artmasında etkili olmuşsa; idarenin sorumluluğu duruma göre ya azalmakta ya da tamamen ortadan kalkmaktadır.
3. Deprem Doğal Afetinden İdare Sorumlu Tutulabilir mi?
Hukukumuzda depremin mücbir sebep veya beklenmeyen durum olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği kanunda düzenlenmediğinden idarenin depremden dolayı sorumlu tutulup tutulmayacağı hususunda bir açıklık bulunmamaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; depremden dolayı idarenin yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmemesi veya gerekli önlemleri almaması sebebi ile depremden dolayı görülen zararın artması birbirinden farklı konulardır. Ancak her iki durumda da idarenin oluşan zararlardan sorumlu tutulması gerektiği hususu şüphesizdir.
Nitekim; hukukumuzda kanun, kanun hükmünde kararname, yönetmelik, genelge gibi birçok yasal düzenleme ile, deprem konusuna ilişkin olarak idare tarafından yerine getirilmesi gereken yükümlülükler açıkça ifade edilmiştir. İdarenin bu yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmemesi halinde doğacak zararlardan kusur sorumluluğu çerçevesinde sorumluluğu söz konusu olacaktır.
4. Deprem Mücbir Sebep midir?
Mücbir sebep, Yüksek Mahkeme tarafından “kökeni, doğal, sosyal ve hukuki olması itibariyle failin dışında kalan, fail tarafından önleme olanağı bulunmayan, önceden takdir ve tahmin edilemeyen olaylar” şeklinde tanımlanır. Ayrıca, Yüksek Mahkeme kararlarına göre bir olayın mücbir sebep olarak kabul edilebilmesi için, somut olayda üç şartın birlikte mevcut olması gerekmektedir:
- Dışsallık: Olayın idarenin dışında gelişen bir sebepten kaynaklanması
- Öngörülemezlik: Olayın önceden tahmin edilmesinin mümkün olmaması
- Önlenemezlik: Olayın gerçekleşmesinin engellenemez olması
Yukarıda sayılan şartların tümünün gerçekleşmiş olduğu bir olayda, mücbir sebebin var olduğu kabul edilecek olup idarenin sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle artık idarenin zararı karşılaması söz konusu olmayacaktır. Bunun temel nedeni ise; mücbir sebep olarak nitelendirilen olgunun, idarenin eylem ve işlemlerinden kaynaklanmamasıdır.
Dışsallık Şartı
Mücbir sebebe ilişkin dışsallık şartı yönünden; depremin idarenin faaliyetleri dışında gelişen bir doğa olayı olduğu tartışmasız olduğundan, mücbir sebebin şartlarından olan dışsallık şartını taşıdığı açıktır. Depremin mücbir sebep olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasında; her olayın yer, mekan, zaman, teknolojik imkanlar vs. gibi şartları göz önünde tutularak ayrıca bir değerlendirilme yapılmalıdır.
Öngörülemezlik Şartı
Türkiye’nin büyük bir kısmının deprem riski taşıdığı bilinen bir gerçektir. Bu haliyle depremin öngörülemez olduğundan bahsedilmeyecektir. Jeoloji ve deprem alanında yapılan araştırmalarda elde edilen veriler doğrultusunda idare deprem olacağı bilgisine sahiptir. Bilinmeyen tek şey depremin zamanıdır. Gereken önlemleri zamanında almayan idarenin deprem nedeniyle oluşacak zararlardan sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Önlenemezlik Şartı
Son dönemde yaşanan depremlerde, kurallara uygun olarak yapılan yapıların zarar görmediği de bilinen bir gerçektir. Bunun yanı sıra kuralsız ve denetimsiz yapılar ise çok ciddi can ve mal kaybına yol açmaktadır. Bu haliyle depremden dolayı oluşan zararların önlenemez olduğundan bahsedilmesi de son derece yersizdir.
Deprem kuşağında olan bir bölgede, idarenin, olası bir depreme karşı birtakım önlemler alması gerektiği şüphesizdir. Buna rağmen, idare tarafından, deprem önlemlerinin alınmaması halinde, tekrar yaşanacak bir depremle oluşan zararlardan devletin sorumlu tutulması gerekebilecektir. Zira; burada depremin öngörülemez olduğundan veya zararların önlenemez olduğundan bahsedilmesi güç olacaktır.
Nitekim Danıştay 6. Dairesi’nin 2004/1477 E. 2004/2115 K. sayılı ve 12.04.2004 tarihli kararı da bu yöndedir.
Hukuk çevrelerindeki ağırlıklı görüş; deprem kuşağında olan, daha önce deprem yaşanmış veya deprem yaşanma riski yüksek olan bölgelerde, depremin mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceği yönündedir. Dolayısıyla ülkemizde de depremin mücbir sebep olarak kabul edilmesi oldukça güçtür. Zira ülkemiz bakımından deprem, öngörülemez nitelikte olmadığı gibi depremin gerçekleşmesi ihtimaline karşılık zararların da önlenemez olduğundan söz edilmesi zordur.
5. Deprem Sebebiyle İdareye Karşı Dava Yolu
Deprem sebebiyle idareye karşı açılması gereken dava türü, “tam yargı davası”dır. Ancak idareye karşı bu dava açılmadan önce 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde yer alan sürelere riayet edilerek, öncelikle idareye başvuru yapılmalıdır. Zira Yüksek Mahkeme, davalı idarenin, deprem konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmeyip hareketsiz kalmasını “idari eylem” olarak kabul ederek dava açmadan önce mutlaka idareye başvurulması gerektiğini öngörmektedir.
İdareye karşı açılacak tam yargı davası ile ilgili detaylı bilgi için “İdareye Karşı Açılacak Tazminat (Tam Yargı) Davası” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Deprem sebebiyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuru süresi sınırlıdır. Başka bir deyişle depremden kaynaklı zararın tazmini talebiyle hukuki yollara başvurabilmek için bazı zamanaşımı kısıtlamaları vardır. Bu bağlamda, depremin ve uğranılan zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve en geç depremin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurulmalıdır.
İdare, kendisine yöneltilen başvuruyu 30 günlük süre içerisinde red ederse, red kararının tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılmalıdır.
İdare başvuruya 30 gün içinde cevap vermezse, başvuru red edilmiş olarak kabul edilerek, 60 gün içerisinde idareye karşı dava açılabilir.
6. Depremde Sebebiyle İdareye Karşı Açılacak Tazminat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
İdareye karşı açılacak tazminat (tam yargı) davalarında hangi mahkemenin görevli ve yetkili olduğu İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca belirlenir. Buna göre;
Deprem sebebiyle idareye karşı açılacak tazminat (tam yargı) davalarında görevli mahkeme, idare mahkemeleridir.
Kanundaki özel yetki halleri saklı kalmak üzere, tazminat (tam yargı) davalarındaki yetkili mahkeme ise ilgili işlemi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki İdare Mahkemesidir.
7. Sıkça Sorulan Sorular
Türk Hukuku, tarafların mahkemelerde kendilerini bizzat savunmalarına ve temsil etmesine imkan tanımakta olup, tarafların mahkemelerde temsil edilmek için avukat tutması, bazı istisnalar dışında zorunlu değildir. Bu kapsamda İdare Mahkemelerinde de idare hukuku avukatı tutma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Ancak İdare Hukuku mevzuatının karmaşık yapısı, İdari Yargılama Usul Kanununda yer alan sürelerin kesin ve kısa oluşu gibi nedenlerle, dava sürecinin hukukçu olmayan kişiler tarafından yürütülmesi halinde, gerek şekil, gerekse de esas açısından telafisi mümkün olmayan hatalı işlemler yapılabilir. Son derece ayrıntılı düzenlemeler içeren idari yargı sürecinde hak kaybına uğranılmaması için, herhangi bir işlem yapılmadan önce “İdare Hukuku” alanında hizmet veren avukatlardan hukuki destek alınmasını tavsiye ederiz.
Daha önce deprem yaşayan ve deprem kuşağında olan bir bölgede, idarenin, olası bir depreme karşı birtakım önlemler alması gerektiği şüphesizdir. Gerekli önlem ve tedbirleri almayan idarenin “hizmet kusurundan” bahis edilecek olup, DASK yaptırılmamış olsa dahi idarenin yardım yükümlülüğü bulunmaktadır.
Binanın yıkılmasında idarenin kusuru ve ihmali varsa idareye karşı tam yargı davası açılmasında bir engel bulunmamaktadır.
İdare üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği takdirde deprem nedeniyle uğranılan zararlardan sorumlu olacaktır. Ancak bazı durumlarda bu sorumluluğun azalması veya ortadan kalkması söz konusu olabilecektir. Şöyle ki;
* Beklenmeyen bir durum sebebiyle zarar meydana gelmesi
* Zararın oluşmasına neden olan olayın mücbir sebep olması
* Zararın meydana gelmesinde, zarar gören veyahut üçüncü bir kişini davranışının etkili olması
Türk Borçlar Kanunu ve yerleşik Yargıtay İçtihatları uyarınca müteahhitler inşaat sırasında göstermeleri gereken özeni göstermemesinden veya ruhsata aykırı şekilde bina inşa edilmesinden meydana gelen zararlardan sorumludur.
Başka bir anlatımla, beton kalitesinin düşük olması, deniz kumu kullanılması, kolon ve kirişlerin bağlantısında sorun olması veyahut ucuz işçilik gibi sebeplerle meydana gelecek olan tüm hasarlardan müteahhitlerin sorumluluğu bulunmaktadır. Depremde can ve mal kaybına uğrayanların, binaları inşa eden yüklenicilere, yapı denetim kuruluşu aracılığı ile yapılan bina söz konusu ise ilgili bu kuruluşlara tazminat davası açma hakkı mevcuttur.
Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki afet nedeniyle yaşanan can kayıplarından çürük binaları yapan ilgili kişilerin, TCK da yer alan Bilinçli Taksirle Adam Öldürme Suçunu İşlediği açık olup bu sorumlular hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak kamu davasının açılması da talep edilebilir.
Tehlike arz eden ve yıkılması gereken binalar için maliklere bildirilerek 3 gün süre verilmesi gerekmektedir. Bu durumda malik, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili mercilere itiraz edebilir. İdarenin bu itirazı en geç 3 gün içinde inceleyerek karara bağlaması gerekmektedir.
Deprem sonrası düzenlenen hasar tespit raporlarının sonucunun doğru olmadığını düşünen kişiler, bu raporların ilan edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından belirlenen irtibat noktalarına itirazda bulunabilirler. Böyle bir durumda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teknik ekipleri tarafından binadaki hasar durumu tekrar incelenecektir. Bu incelemeden sonra yapılan tespitteki hasar durumunun halen doğru olmadığını düşünüyorsanız dava yoluna başvurmanız isabetli olacaktır.
Araçta kısmi hasar varsa tamir masrafları; araç pert ise rayiç bedeli kasko tarafından ödenecektir.
Deprem sebebiyle araç sahibi vefat etmişse kaskodan tazminatın alınabilmesi için mirasçısının “mirasçılık belgesi” ile başvuru yapma hakkı mevcuttur.
Bu yazı yalnızca bilgilendirme amaçlı yayımlanmış olup, tüm hakları Kulaçoğlu Hukuk Bürosu’na aittir. İdare Hukuku mevzuatı ve özellikle de İdari Yargılama Usul Kanunu, diğer hukuk alanlarına nazaran daha ayrıntılı sayılabilecek kurallar içermekte olup, hak kaybına uğranılmaması açısından, herhangi bir işlem yapılmadan önce “İdare Hukuku” alanında hizmet veren avukatlardan hukuki destek alınmasını tavsiye ederiz.