Tutuklama, maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi ve yargılama sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanabilmesi amacıyla, aleyhine suç isnat edilen şüpheli veya sanığın hürriyetinin hakim kararıyla kısıtlanması ve tahdit edilmesidir.
Tutuklama tedbiri ceza 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakması nedeniyle en ağır koruma tedbiri olarak kabul edilir. Kanun koyucu, bu koruma tedbirinin keyfi olarak uygulanmasını önlemek ve tutuklamanın cezalandırmaya dönüşmemesi için mutlaka uyulması gereken koşulları belirlemiştir. Kanunda belirtilen şartlardan herhangi birinin dahi bulunmaması, tutuklamanın hukuka aykırı olduğunu gösterir. Bu durumda tutuklamaya itiraz edilebilir.
Ceza yargılamasının temel prensibi ve hareket noktası masumiyet karinesidir. Bu ilke, aksi ispatlanıncaya kadar sanığın veya şüphelinin suçsuz olarak kabul edilmesini gerektirir. Bu temel prensibi göz ardı ederek verilen tutuklama kararları, koruma tedbiri olmaktan çıkar ve sanık veya şüphelinin tüm savunma haklarını ortadan kaldıran hukuka aykırı bir yargısız infaza dönüşebilir.
Yazı İçeriği
1. Tutuklama Nedir?
1.1. Genel Olarak Tanımı
Tutuklama, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen koruma tedbirlerinden biridir. Bu kapsamda hâkim kararı gerektirmekte ve geçici olmalıdır. Tutuklamanın koruma tedbiri olması, bir ceza olmadığı anlamına gelmektedir. Zira koruma tedbirleri hakkında henüz kesin bir karar verilmemiş diğer bir deyişle suçlu olduğu kesinleşmemiş şüpheli veya sanık hakkında uygulanır. Koruma tedbirinin amacı verilecek kararın uygulanabilirliğini sağlamak olup örneğin tutuklamada amaç kişinin kaçmasını veya delillerin karartılmasını önlemektir.
Tutuklama tedbirinin esas olarak iki amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemektir. Diğeri ise delillerin karartılmasının önüne geçmektir. Bu iki amaç esasında gerçeğin ortaya çıkması ve verilecek cezanın infaz edilebilirliğini sağlamaya yöneliktir.
Tutuklama kişiyi özgürlüğünden yoksun kılan bir koruma tedbiri olduğundan oldukça ağır şartlara bağlanmıştır. Kanunda aranan şartlardan birinin dahi bulunmaması tutuklamayı hukuka aykırı kılar ve itiraz edilmesi gerekir. Bu yazımızda tutuklama koruma tedbirinde bulunması gereken şartlar detaylı olarak izah edilmeye çalışılacak ve itiraz edilebilecek haller irdelenecektir.
- Tutuklamanın Araç Olması
Tutuklama tedbiri, delillerin karartılması veya kaçma ihtimali bulunan şüphelinin özgürlüğünün kanunda belirlenen şartlar dahilinde hakim kararıyla geçici olarak kısıtlanmasıdır. Bu önlem, maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi, yargılama sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanabilmesi ve yargılama sonucunda verilebilecek kararın uygulanabilmesi amacıyla alınır. Bu nedenle, tutuklama bir araç olarak kullanılır.
- Tutuklamanın Orantılı (Ölçülü) Olması
Tüm koruma tedbirlerinde olduğu gibi, tutuklamanın da ölçülü olması önemlidir. Tutuklama sonuçları en ağır koruma tedbiri olduğundan, ölçülülük ilkesinin her zaman gözetilmesi ve başka bir koruma tedbirine başvurularak tutuklama ile ulaşılmak istenen amaca ulaşılabiliyorsa tutuklama kararı verilmemesi gerekir. Bu şekilde, şüphelinin hakları korunarak adil bir yargılama süreci sağlanabilir.
- Tutuklamanın Geçiciliği
Tutuklama, ceza değil koruma tedbiri olduğundan geçicidir. Davanın düşmesi, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, beraat kararı verilmesi veya tutuklama sebeplerinin ortadan kalkması gibi durumlarda tutuklama sona erer. Bu durumlar, şüphelinin masumiyet karinesine dayanarak özgürlüğüne geri dönmesini sağlar ve tutuklamanın geçici olduğunu vurgular.
- Tutuklamanın Görünüşte Haklı Olması
Tutuklama kararı verilebilmesi için kanunda kuvvetli suç şüphesinin bulunması aranmıştır. Bu kapsamda kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde tutuklama tedbirinde görünüşte haklılık sağlanmaktadır. Kuvvetli suç şüphesi, kişinin söz konusu suçu işlediği konusunda ciddi kanaat uyandıracak somut delillerin varlığı anlamına gelir. Bu deliller, tutuklama kararının verilmesini gerektirecek derecede güçlü ve ikna edici olmalıdır.
1.2. Ceza Muhakemeleri Kanununda Tutuklama
Tutuklama, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi ve devamı maddelerinde koruma tedbirleri başlığı altında düzenlenmiştir. Kanunda, tutuklama ile ilgili özellikle detaylı düzenlemelere yer verilmiş ve tutuklama kararı verilebilecek haller kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır. Bu düzenlemeler, tutuklamanın ancak belirli koşulların varlığında ve yasal prosedürlere uygun olarak gerçekleştirilebileceğini belirtir. Tutuklamanın hukuki çerçevesi, şüphelinin ve sanığın haklarını korumak ve adil bir yargılama sürecini temin etmek amacıyla belirlenmiştir. Bu nedenle, tutuklama kararlarının kanuni şartlara uygunluğu titizlikle değerlendirilmelidir.
1.3. Tutuklamaya Alternatif Tedbirler
Tutuklamaya alternatif bir tedbir olan adli kontrol tedbiri, belirli koşullar altında şüpheli veya sanığı bir veya birden çok yükümlülüğe tabi kılar. Eğer tutuklama ile ulaşılmak istenen amaca adli kontrol tedbiri ile ulaşılabiliyorsa, tutuklama kararı verilmeyecektir. Adli kontrol tedbiri, şüphelinin veya sanığın hareketlerini sınırlamak veya izlemek amacıyla çeşitli önlemleri içerebilir. Örneğin, kişinin belli günlerde adli mercilere imza atması veya şehir dışına çıkışının yasaklanması gibi yükümlülükler adli kontrol tedbirine örnek olarak verilebilir. Tutuklamanın alternatifi olan bu tedbir, tutuklama sebeplerinin varlığına dayanarak adli kontrol kararı için de yeterli olacaktır. Bu şekilde, şüphelinin veya sanığın özgürlüğü korunurken aynı zamanda adil bir yargılama süreci sağlanmış olur.
2. Tutuklama Sebepleri ve Şartları
Tutuklama nedenleri Ceza Muhakemeleri Kanunun 100. Maddesinde düzenlenmiş olup, genel olarak tutuklama kararı verilebilmesi için üç koşul aranmaktadır. Bunlar, kuvvetli suç şüphesi, tutuklama sebebinin varlığı ve ölçülülüktür.
2.1. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığı
Şüpheli veya sanık hakkında tutukluluk kararı verilebilmesi için mutlaka kuvvetli suç şüphesi bulunmalıdır. Bu kapsamda, tutuklama kararı verilebilmesi için kişinin suçu işlediğine dair ciddi kanaat uyandıracak somut delillerin varlığı gerekir. Tutuklama geçici bir tedbir niteliğinde olduğundan, somut delillerin varlığı hükmün oluşturulması noktasındaki kesin kanaat kadar olmamakla birlikte mümkün olduğunca o yoğunluğa yakın olmalıdır. Ancak hakim, bu kararı verirken bile mutlaka kişinin suçlu olmama ihtimalini de gözetmelidir, zira tutuklama bir ceza olmayıp hüküm bu aşamada henüz kurulmamıştır. Bu nedenle, adil bir yargılama süreci ve masumiyet karinesinin korunması açısından hakimin bu dengede hareket etmesi önemlidir.
2.2. Tutuklama Nedenlerinin Varlığı
Kuvvetli suç şüphesinin varlığı yeterli olmayıp, bir tutuklama sebebinin varlığı gerekmektedir. Tutuklama sebepleri, şüpheli veya sanığın kaçma şüphesinin bulunması ve delilleri karartma şüphesinin olması olarak belirtilmiştir. Karar verilmesi için bu iki nedenden birinin varlığı yeterlidir. Bu sebeplerden birinin mevcut olması, tutuklama kararının haklılığını desteklemektedir.
2.2.1. Kaçma Şüphesi
Kaçma şüphesi, tutuklama kararı verilebilmesi için kaçma şüphesi bulunması önemli bir neden olarak kabul edilir. Bu şüphe, şüphelinin veya sanığın yargılama sürecinden kaçma olasılığına dair bir endişeyi ifade eder. Ancak, bu endişenin soyut bir varsayıma dayanmaması gerekir; somut ve objektif olgulara dayanmalıdır.
Örneğin, şüphelinin veya sanığın yurt dışına uçak bileti satın alması, kaçma şüphesini oluşturabilecek bir somut olgudur. Ayrıca, olay yerinden kaçması veya izini kaybettirmesi, soruşturma sürecinde rutin hayatını değiştirerek evine ve işine gitmemesi, uzun süre aranması gibi durumlar da kaçma şüphesini artırabilir. Bu tür somut deliller, hakimin tutuklama kararı verirken kaçma şüphesini değerlendirmesine ve kanaat oluşturmasına yardımcı olur. Bu şekilde, tutuklama kararının adil ve hukuka uygun bir şekilde alınmasını sağlar.
2.2.2. Delilleri Karartma (Yok Etme, Gizleme veya Değiştirme) Şüphesi
Delilleri karartma şüphesi tutuklama sebeplerinden biridir, ancak bu şüphenin somut delillere dayanması gerekmektedir. Yani, sadece soyut bir varsayıma veya genel bir kanaate dayanarak tutuklama kararı vermek mümkün değildir. Bu nedenle, tutuklama kararı verilirken delilleri karartma endişesini haklı çıkaracak somut olguların varlığına ihtiyaç vardır. Bu şüpheyi destekleyecek bazı temel durumlar şunlardır:
- Kanıtların Yok Edilmesi: Şüpheli veya sanık, suçla ilişkilendirilebilecek herhangi bir materyali yok etmeye çalışabilir. Bu, evrakların yakılması, dijital verilerin silinmesi veya önemli belgelerin imha edilmesi gibi yöntemlerle gerçekleştirilebilir.
- Kanıtların Gizlenmesi: Şüpheli veya sanık, suçla ilişkilendirilebilecek belgeleri veya diğer kanıtları gizlemeye çalışabilir. Bu, kanıtın saklanması veya diğer kişilerden uzak tutulmasıyla olabilir.
- Kanıtların Değiştirilmesi: Şüpheli veya sanık, mevcut kanıtları değiştirerek suçla ilişkilendirilebilecek durumu değiştirmeye çalışabilir. Bu, belgelerin sahte belgelerle değiştirilmesi veya diğer kanıtların manipüle edilmesiyle gerçekleştirilebilir.
Bu tür somut örnekler, hakimin tutuklama kararı verirken delilleri karartma şüphesini değerlendirmesine ve hukuka uygun bir karar vermesine yardımcı olur.
2.2.3. Tutuklama Sebebi Varsayılan Katalog Suçlar
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda genel olarak yukarıda açıkladığımız iki tutuklama sebebi sayılmış olmakla birlikte belirli suçlar bakımından tutuklama sebebinin varsayıldığı ifade edilmiştir. Bu suçlara “katalog suçlar” denilmektedir.
CMK Madde 100/ 3
…. Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir..
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, katalog suçların varlığı halinde tutuklama kararı verilmesi şart değildir. Hâkim kararı verirken tutuklama sebeplerinin varlığına dair yine bir araştırma yapacaktır. Ancak bu suçların varlığı tutuklama sebeplerinin varlığına ilişkin güçlü bir işarettir denebilir. Dolayısıyla hâkim tutuklama sebebinin olduğu sonucunda daha basit bir araştırma ile ulaşabilir.
Söz konusu suçlar şunlardır:
- Soykırım ve insanlığa karşı suçlar
- Kasten öldürme
- İşkence
- Cinsel saldırı
- Çocukların cinsel istismarı
- Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti.
- Suç işlemek amacıyla örgüt kurma.
- Devletin güvenliğine karşı suçlar
- Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar
- Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’da tanımlanan silah kaçakçılığı suçları.
- Bankalar Kanunu’nun 22. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
- Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 68 ve 74. m. de tanımlanan suçlar.
- Orman Kanunu’nun 110. maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
3. Tutuklama Kararı Verilemeyen Haller
Tutuklama kararı verilebilmesi için tutuklama yasağı olmaması gerekir. Ceza Muhakemeleri kanunun 100/4 madde sinde tutuklama kararı verilemeyecek durumlar net bir şekilde ifade edilmiştir.
CMK madde 100/4
Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
Örneğin sadece adli para cezasını gerektiren veya öngörülen hapis cezasının üst sınırı iki yılı aşmayan suçlar söz konusuysa tutuklama kararı vermek hukuka aykırıdır.
4. Tutuklama Kararı
4.1. Soruşturma Aşamasında Tutuklama Kararı
Tutuklama kararı kovuşturma aşamasında verilebileceği gibi soruşturma aşamasında da verilebilir. Soruşturma aşamasında tutuklama kararı Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından verilecektir.
Soruşturma evresinde esasında yönetici Cumhuriyet savcısı olduğundan talepte bulunacak olan da Cumhuriyet savcısıdır. Dolayısıyla bu aşamada hâkimin kendiliğinden tutuklama kararı vermesi mümkün değildir. Diğer yandan, soruşturma aşamasında savcı adli kontrol tedbir etmişse hâkim yine tutuklama kararı veremeyecektir.
4.2. Kovuşturma Aşamasında Tutuklama Kararı
Kovuşturma evresinde ise artık gerek Cumhuriyet savcısının talebi üzerine gerekse de resen tutuklama kararı verilebilecektir.
Tutuklama kararı verildiğinde mutlaka, yukarıda saydığımız nedenlerin ve kuvvetli suç şüphesinin oluştuğunun gerekçeli bir şekilde izah edilmesi gerekir. Ayrıca kanun gereği ölçülülük ilkesi bağlamında adli kontrol tedbirinin niçin yetersiz kaldığı da açıklanmalıdır.
4.3. İstinaf ve Temyiz Aşamasında Tutuklama Kararı
Temyiz mahkemesinde yeni deliller sunulması mümkün olmadığından bu aşamada tutuklama kararı verilemeyecektir.
Ancak istinaf aşamasında bilgi ve belge sunmak mümkün olup gerekirse ek delil de sunulabilecek olduğundan tutuklama kararı vermek mümkündür. Yeni delillerle birlikte kuvvetli suç şüphesi oluşmuşsa ve tutuklama sebebi de varsa istinafta tutuklama kararı verilebilir.
5. Tutukluluk Süresi
5.1. Savcılık Soruşturması Aşamasında Tutukluluk Süresi
Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez.
Ancak Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar için soruşturma aşamasındaki tutukluluk süresi gerekçe gösterilerek altı ay daha uzatılabilir ve toplamda en fazla bir yıl altı ay tutukluluk süresi uygulanabilir. (CMK madde 102/4)
5.2. Asliye Ceza Mahkemesinde Tutukluluk Süresi
Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir ve toplamda en fazla bir yıl altı ay tutukluluk süresi uygulanabilir. (CMK Madde 102/1)
5.3. Ağır Ceza Mahkemesinde Tutukluluk Süresi
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek üç yıl daha uzatılabilir. Bu haliyle ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar bakımından tutukluluk süresi en çok 5 yıldır. (CMK Madde 102/2)
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda tutukluk süresi toplamda 7 yılı geçmemek üzere beş yıla kadar uzatılabilir. (CMK Madde 102/2)
5.4. Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Tutukluluk Süresi
Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda, tutukluluk süresi beş yıl daha uzatılabilir ve toplamda en fazla 7 yıllık tutukluluk süresi uygulanabilir. Bu hüküm, terörle mücadelede etkin bir şekilde soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir. (CMK Madde 102/2)
6. Yakalama ve Gözaltı Tedbirleri İle Tutuklama Arasındaki Farklar
Tutuklama Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülmüş en ağır koruma tedbiridir zira kişi hakkında henüz hüküm kesinleşmeden ve diğer bir ifadeyle kişi ceza almadan tutukevine konmakta ve özgürlüğü azımsanamayacak bir süre boyunca kısıtlanmaktadır.
Koruma tedbirlerinde ölçülülük ilkesi hâkim ve cumhuriyet savcısı bakımından sürekli gözetlenmesi gereken bir husustur. Bu kapsamda gözaltı, yakalama ve adli kontrol tedbirlerinin yeterli olduğu durumlarda tutuklama tedbirine başvurulamaz.
Ayrıca tutuklama koruma tedbirine başvurulabilmesi için kişinin suçu işlediğine dair artık kuvvetli şüphe olması gerekmektedir. Kuvvetli şüphe kişinin suçu işlediğine dair ciddi bir kanaat taşınması ve somut delillerin varlığının buna işaret etmesi demektir. Tutuklamaya kuvvetli suç şüphesi altında olan kişinin kaçmasını yahut delilleri karartmasını önlemek için başvurulmaktadır.
Ayrıca tutuklama için mutlaka hâkim kararı gerekmekte olup hakim kararı olmaksızın kişi tutuklanamaz.
Yakalama ve gözaltı tedbirlerine ilişkin detaylı bilgi için Yakalama ve Gözaltına Alma Nedir? başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
7. Tutuklamaya İtiraz
Ceza muhakemeleri kanunu Madde 104 ceza yargılaması sürecinin her aşamasında Tutuklamaya ve tutukluluğun devamına, ilişkin kararlara karşı itiraz edilebileceğini düzenlemiştir.
CMK Madde 104 – Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri
(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu kararlara itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir.
7.1. Tutuklama Kararına Kimler İtiraz Edebilir?
- Şüpheli veya sanık: Tutuklanan kişi doğrudan tutuklama kararına itiraz edebilir.
- Müdafi: Şüpheli veya sanığın avukatı da tutuklama kararına itiraz edebilir.
- Yasal Temsilci: Şüphelinin veya sanığın kayyımı, vasisi veya velisi, onların açık arzusu olmaksızın tutuklama kararına itiraz edebilir.
- Eş: Tutuklanan kişinin eşi de tutuklama kararına itiraz edebilir.
7.2. Tutuklama Kararına İtiraz Süresi
Şüpheli veya Sanık hakkında tutuklama kararı verilmesi halinde itiraz kanun yoluna başvurulabilir (CMK madde 267)
Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi (7) gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. (CMK madde 268/1)
ÖNEMLİ NOT: 7499 sayılı Kanunun 37 nci maddesiyle 1/6/2024 tarihinde yürürlüğe girmek üzere bu fıkrada yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
7.3. Tutuklamaya İtiraz Kararının İncelenme Usulü
Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir. (CMK Madde 268/2)
İtirazı incelemeye yetkili merciler CMK Madde 268/3 te gösterilmiştir:
- Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi; Birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe yapılır. Ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine yapılır. Ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.
- Sulh ceza hâkimliğinin tutuklama ve adli kontrole ilişkin verdiği kararlara karşı yapılan itirazların incelenmesi; Yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi hâkimine aittir. İtirazı incelemeye yetkili mercilerin farklı olduğu hâllerde, itirazların gecikmeksizin incelenmesi amacıyla, kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimliği tarafından gerekli tedbirler alınır. Sulh ceza hâkimliği işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa itirazı inceleme yetkisi ağır ceza mahkemesi başkanına aittir.
- Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi; Yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesince yapılır.
- Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi; Mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
- Naip hâkim kararlarına yapılacak itirazların incelenmesi; Mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanına, istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen esaslara göre bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir.
- Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairelerinin Kararları İle Yargıtay Ceza Dairelerinin Esas Mahkeme Olarak Baktıkları Davalarda Verdikleri Kararlara Yapılan İtirazlarda İnceleme; Üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesi inceler.
7.4. Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi Üzerine Verilen Tutukluluğun Devamı Kararlarına İtiraz
Soruşturma evresinde tutukluluğun incelenmemesi; Şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir. (CMK Madde 108/1)
Kanunda ayrıca soruşturma evresi için Cumhuriyet savcısına tutuklamanın artık gereksiz olduğu sonucuna varması halinde kendi takdiri ile tutuklunun salıverilmesine karar verme yetkisi tanınmıştır. Ancak bu husus sadece soruşturma evresi yani henüz yargılama aşaması başlamamışken söz konusu olabilir. Zira soruşturma aşamasının yöneticisi Cumhuriyet savcısı olup tutuklamanın bu aşamada gereksiz kaldığını takdir edecek de odur.
Kovuşturma Evresinde Tutukluluğun İncelenmesi; Kovuşturma yani yargılama aşamasında da yine otuzar günlük sürelerle bu denetimin yapılmasının yanı sıra yapılacak her duruşmada yine de bu hususun gözden geçirilmesi gerekir. Bu kararlara da itiraz edilebilir. (CMK m.108/2).
7.5. Tahliye Talebi
Tutuklamanın her aşamasında şüpheli veya sanık tahliyesini isteyebilir. Bu istem üç (3) gün içinde sonuca bağlanmalıdır. (Örgütlü suçlarda bu süre yedi (7) gündür.) Tahliye talebinin reddine ilişkin kararlara da itiraz edebilir.
8. Avukat ve Müdafi Bulundurma Hakkı
Müdafii esasında avukat anlamına gelmekte olup ceza muhakemesi hukukunda şüpheli veya sanığın avukatına müdafii denmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu Müdafi bulundurmayı detaylı şekilde düzenlemiştir.
CMK Madde 150 – Müdafiin görevlendirilmesi
(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Ayrıca 01.06.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Yakalama, Gözaltına Alma Ve İfade Alma Yönetmeliği yakalama ve gözaltı durumlarında müdafi bulundurulmasını detaylı şekilde düzenlemiştir.
Madde 20 – Müdafi Tayini
Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiîn yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.
Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç müdafi hazır bulunabilir.
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında müdafiîn, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.
Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, talebi hâlinde baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
Şüpheli veya sanık onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olur ve bir müdafiî de bulunmazsa talebi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanığın talebi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
Ceza yargılaması sürecinde avukat bulundurmanın önemi;
- Hukuki Bilgi ve Deneyim: Ceza yargılaması karmaşık bir süreçtir ve yasal prosedürler, kanunlar ve mahkeme kararları konusunda uzmanlık gerektirir. Bir avukat, bu alanda uzmanlaşmıştır ve şüpheli veya sanığa yasal rehberlik sağlayabilir. Avukatın hukuki bilgi ve deneyimi, müvekkilin haklarını korumasına, savunma stratejisini oluşturmasına ve en iyi savunmayı sunmasına yardımcı olur.
- Hakların Korunması: Her bireyin adil bir yargılanma hakkı vardır. Bir avukat, müvekkilin haklarını korur ve yasal süreç boyunca bu hakların ihlal edilmesini önler. Avukat, arama, gözaltı, sorgulama ve diğer yasal süreçler sırasında müvekkilin haklarını savunur.
- Savunma Stratejisi Oluşturma: Avukat, müvekkilin durumunu değerlendirir, kanıtları inceler ve savunma stratejisi oluşturur. Bu strateji, mahkemede müvekkilin lehine olacak şekilde delillerin sunulmasını ve argümanların yapılmasını içerir.
- Mahkemede Temsil: Avukat, mahkeme önünde müvekkilin temsilcisidir. Mahkeme duruşmalarında, avukat müvekkilin haklarını savunur, tanıkları sorgular, delilleri sunar ve savunma argümanlarını sunar.
Bu nedenlerden dolayı, ceza yargılaması sürecinde bir avukatın varlığı önemlidir ve müvekkilin adil bir şekilde temsil edilmesini sağlar.
9. Sıkça Sorulan Sorular
Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez.
Ancak Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar için soruşturma aşamasındaki tutukluluk süresi gerekçe gösterilerek altı ay daha uzatılabilir ve toplamda en fazla bir yıl altı ay tutukluluk süresi uygulanabilir. (CMK madde 102/4)
Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir ve toplamda en fazla bir yıl altı ay tutukluluk süresi uygulanabilir. (CMK Madde 102/1)
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek üç yıl daha uzatılabilir. Bu haliyle ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar bakımından tutukluluk süresi en çok 5 yıldır. (CMK Madde 102/2)
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda tutukluk süresi toplamda 7 yılı geçmemek üzere beş yıla kadar uzatılabilir. (CMK Madde 102/2)
Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda, tutukluluk süresi beş yıl daha uzatılabilir ve toplamda en fazla 7 yıllık tutukluluk süresi uygulanabilir. Bu hüküm, terörle mücadelede etkin bir şekilde soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir. (CMK Madde 102/2)
İş Kanunu’nun 25. maddesinin IV numaralı paragrafında işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın aynı kanunun 17. maddesinde öngörülen ihbar sürelerini aşması durumunda işverene haklı sebeple fesih imkânı tanımıştır.
Bu durumda tutuklanma nedeniyle iş akdiniz hemen feshedilemez öncelikle askıdadır. Ancak devamsızlık süreleriniz İş Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenen ihbar sürelerini aşmışsa bu işverene haklı sebeple fesih imkânı tanımaktadır. Bu süreler altı aydan az kıdemi olan işçi için iki hafta, altı ay ile bir buçuk yıl arası kıdemi olan işçi için dört hafta, bir buçuk yıl ile üç yıl arası kıdemi olan işçi için altı hafta ve üç yıldan fazla kıdemi olan işçi için sekiz haftadır.
İfade ve sorgu temelde aynı şey olsa da işlemi uygulayan makamlar yönünden farklılık göstermektedir. İfade, şüphelinin soruşturma aşamasında kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından isnat edilen suçla ilgili dinlenmesi demektir.
Sorgu ise, şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkemece isnat edilen suçla ilgili olarak dinlenmesidir.
İfade vermeye gidilmezse kişi hakkında zorla getirme veya yakalama kararı çıkartılabilir. Ancak bu durumda kişinin en geç 24 saat içerisinde ifadesinin alınması gerekir. Dolayısıyla ifade vermeye gitmeme bir tutuklama sebebi olmayıp tutuklama için ancak aranan şartlar gerçekleşmişse kanunda öngörülen şekilde tutuklama kararı verilmesi gerekir.
İfade alınırken kimlik tespiti sırasında kişinin kimliği ile ilgili sorulara cevap vermesi bir zorunluluktur. Ancak suç isnadı ve suçla ilgili sorulara cevap vermeniz zorunlu değildir. Buna “susma hakkı” denmektedir. Kişiye ifadesi alınmadan önce susma hakkı da hatırlatılır.
İfade alınmadan önce müdafiden yararlanma hakkı da hatırlatılır. İfade alınırken bir avukat yardımından yararlanmak faydalı olacaktır.
İfade sonrası imzalanacak tutanak imzalanırken dikkatli olunmalı ve ifadede yer almayan hususların tutanakta yer alması halinde tutanak imzalanmamalıdır.
Savcılık ve kollukta verilen ifade avukat ile birlikte verilmedikçe delil değerinin olması için mahkeme huzurunda kabul edilmiş olması gerekmektedir.
İfade vermek adli sicile işleyecek bir husus değildir. Kişi hakkında yakalama ve gözaltına alma kararı verilmesi halinde ise bu durum kolluk tarafından tutulan bir adli sisteme işler. Ancak bu hususların adli sicil kaydına hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Adli sicil kaydına kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirleri işlemektedir.
Karakolda alınan ifade hukuka aykırı herhangi bir durum, kötü muamele, tehdit, şantaj olmadığı sürece geçerli sayılmaktadır. Ancak ifade kişinin avukatı olmaksızın alınmışsa delil olarak yargılama aşamasında dikkate alınabilmesi için kişinin bu ifadelerini mahkeme huzurunda kabul etmesi gerekmektedir.