İcra takibi, alacaklının yasal hakkını elde etmesi için başvurabileceği en etkili yollardan biridir. Ancak her icra takibi haklı değildir. Gerçek bir alacak olmaksızın veya kötü niyetle başlatılan icra takipleri, hem borçlunun itibarını zedeler hem de hukuki güvenlik ilkesini sarsar. Bu tür durumlarda hukuk düzeni, borçluyu korumak adına alacaklıya karşı “kötüniyet tazminatı” yaptırımını öngörmüştür. Böylece, haksız icra takibi yoluyla borçlu üzerinde baskı kurulmasının önüne geçilmesi hedeflenmiştir.
İİK m. 67/2 uyarınca, alacaklının haksız ve kötü niyetli şekilde icra takibi başlattığı tespit edilirse, borçlu lehine alacağın yüzde yirmisinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmolunur. Bu düzenleme, yalnızca alacaklının cezalandırılması değil, aynı zamanda icra hukukunda dürüstlük kuralının korunması bakımından da büyük önem taşır.
Uygulamada kötüniyet tazminatı, Yargıtay kararları ışığında şekillenmekte; mahkemeler, kötü niyetin varlığını somut olayın özelliklerine göre titizlikle değerlendirmektedir. Bu yazıda, haksız icra takibinin tanımı, kötüniyetin ispatı, tazminatın hesaplanma ölçütleri ve güncel içtihat örnekleri üzerinden bu önemli kurumun hukuki çerçevesi ele alınacaktır.
Yazı İçeriği
1. Kötüniyet Tazminatı Nedir?
1.1. Kötüniyet Tazminatının Tanımı ve Amacı
Kötüniyet tazminatı, gerçekte var olmayan ya da sona ermiş bir alacak için haksız şekilde icra takibi başlatan alacaklının, kötü niyetli davrandığının mahkemece tespit edilmesi hâlinde borçlu lehine hükmedilen özel bir tazminattır.
Kötüniyet tazminatı, takip hakkının kötüye kullanılması durumunda devreye giren bir yaptırım mekanizması olup, bu sayede borçlunun maruz kaldığı yersiz icra tehdidi giderilir ve benzer kötüye kullanımların önüne geçilmesi amaçlanır.
Başka bir ifadeyle, yersiz icra tehdidinin telafisi ve bu tür kötüye kullanımların caydırılması amacıyla uygulanır.
1.2. Yasal Dayanaklar (İİK m. 67 vd.)
Kötüniyet tazminatının temel yasal dayanağı, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) itirazın hükümden düşürülmesini düzenleyen 67. maddesi ve devamı hükümleridir. Bu düzenleme uyarınca, alacaklının başlattığı takibin haksız çıkması durumunda hâkim, alacaklının takipte kötü niyetli davranıp davranmadığını değerlendirir. Mahkemece kötü niyetin varlığı tespit edilirse, borçlu lehine kötüniyet tazminatına hükmedilir.
Bunun yanı sıra, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmasını yasaklayan genel hükümler de haksız veya kötü niyetli takiplerin değerlendirilmesinde tamamlayıcı bir rol üstlenir. Bu ilkeler, icra hukukunda dürüst davranma yükümlülüğünün ve hakkın amacına uygun kullanılmasının sınırlarını belirlemesi bakımından önem taşır.
2. Kötüniyet Tazminatına Hükmedilmesinin Şartları
Kötüniyet tazminatı, alacaklının haksız ve kötüniyetli şekilde icra takibi başlatması durumunda gündeme gelen bir tazminat türüdür. Ancak bu tazminata hükmedilebilmesi için bazı zorunlu yasal koşulların bir arada gerçekleşmesi gerekir. Aşağıda bu koşullar ayrıntılı şekilde açıklanmıştır:
2.1. İlamsız Takip Yoluyla Başlatılmış Bir Takibin Varlığı
Kötüniyet tazminatı mahkeme kararına veya benzer nitelikteki belgelere dayalı olmayan ilamsız icra takibi söz konusu olduğunda gündeme gelir. İlamlı icra takibinde kötüniyet tazminatına hükmedilebileceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığından ilamlı icra takiplerinde kötüniyet tazminatına hükmedilmez.
Örneğin;
- Genel haciz yoluyla takip (en yaygın ilamsız takip türü),
- Tahliye veya teslim istemeyen kira alacaklarına ilişkin takipler veya
- Kambiyo senedine dayalı takiplerde (alacaklının kötü niyeti veya ağır kusuru var ise)
Kötüniyet tazminatı gündeme gelebilir. Bununla birlikte ilamlı takiplerde kötüniyet tazminatına hükmedilemez. Aynı şekilde kambiyo senetlerine özgü takiplerde ise yalnızca borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü hâlinde (İİK m.169/a) ve/veya takip alacaklının senedi takibe koymada (İİK m. 170) kötü niyeti veya ağır kusuru varsa kötüniyet tazminatı gündeme gelebilir.
Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için İlamsız İcra Takibine İtiraz ve Hukuki Sonuçları başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
2.2. Borçlunun İtiraz Etmesi ve Alacaklının Dava Açması
Borçlu, kendisine gönderilen ödeme emrine yasal süresinde itiraz eder ve böylece icra takibi durur. Alacaklının ise itirazı hükümden düşürerek takibin devamını sağlayabilmek için itirazın iptali davası veya itirazın kaldırılması davası açması gerekir.
Borçlunun ödeme emrine süresinde yaptığı itiraz üzerine icra takibi durur. Bu durumda Alacaklının başvurabileceği iki temel yol vardır:
- İtirazın iptali davası: Alacaklı, elinde herhangi bir yazılı belge olmasa bile, borcun varlığını genel hükümlere göre ispat ederek bu davayı açabilir.
- İtirazın kaldırılması davası: Eğer alacaklı, İİK m. 68 ve 68/a kapsamında sayılan yazılı bir belgeye (örneğin imzalı fatura, sözleşme vb.) sahipse, bu belgeye dayanarak daha kısa sürede sonuçlanabilecek itirazın kaldırılması davası açabilir.
Her iki dava da mahkemede yargılamayı gerektirir. Bu yargılamada alacaklı borcun varlığını ispatlamalıdır.
2.3. Alacaklının Takibinde Haksız ve Kötüniyetli Olması
Kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun davayı kazanması ve alacaklının başlattığı takibin haksız ve kötüniyetli olduğunun mahkeme tarafından tespit edilmesi gerekir. Takip tarihi itibarıyla alacağın bulunmadığı, sona erdiği veya alacaklı tarafından alacağın varlığının ispatlanamadığı durumlarda takibin haksız olduğu söylenebilecektir.
Bununla birlikte kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için takibin haksız olması tek başına yeterli olmayıp, aynı zamanda alacaklının takip başlatmakta kötüniyetli olduğu tespit edilmelidir. Bu kapsamda şayet alacaklı gerçekte var olmayan ya da sona ermiş bir borç için icra takibi başlattığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa alacaklının kötüniyetli olduğu söylenebilecektir.
Kötüniyetin tespiti, büyük ölçüde mahkemenin takdir yetkisindedir. Mahkeme, dosyadaki tüm delilleri, tarafların beyanlarını ve takibin yapılış şeklini değerlendirerek bir sonuca varır. Bu değerlendirmede; borcun miktarı, takibin niteliği, alacaklarının genel davranışları gibi birçok faktör göz önünde bulundurulur ve hâkimin vicdani kanaati ile kötüniyet tazminatına hükmedilir.
2.4. Borçlunun Kötüniyet Tazminatını Açıkça Talep Etmiş Olması
Kötüniyet tazminatına mahkeme kendiliğinden (re’sen) hükmedemez. Borçlu, cevap dilekçesinde bu tazminatı açıkça talep etmelidir. Borçlunun herhangi bir talebinin olmaması halinde, kötüniyet tazminatının şartları oluşmuş olsa dahi mahkeme bu konuda bir karar veremeyecektir.
3. Kötüniyet Tazminatının Hesaplanması
Kötüniyet tazminatı, asıl alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere mahkemece belirlenir. Bu oran alt sınırdır; mahkeme somut olayın özelliklerine göre uygun bir tazminata hükmeder.
Tazminatın hesaplanmasında, takip talebinde ya da davada belirtilen anapara alacağı esas alınır. Bu tazminat, işleyen faiz ya da diğer ferî alacaklar üzerinden değil, yalnızca anapara üzerinden hesaplanır. Bu nedenle tazminat miktarının, faizin yüksekliğiyle doğrudan bir bağlantısı yoktur.
Örneğin, 100.000 TL tutarındaki bir icra takibine ilişkin olarak, borçlunun talebi olması hâlinde mahkeme, alacaklıyı en az 20.000 TL tutarında kötüniyet tazminatınamahkûm edebilir.
4. Yargıtay Kararları Işığında Kötüniyet Tazminatı Uygulaması
Kötüniyet tazminatına ilişkin uygulama, büyük ölçüde Yargıtay içtihatlarıyla şekillenmiştir. Yüksek Mahkeme, kötü niyetin varlığının soyut bir iddiayla değil, somut olgularla ispatlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Zira her haksız icra takibi otomatik olarak kötü niyetli kabul edilmez; alacaklının, borcun var olmadığını bilerek veya dürüstlük kuralına açıkça aykırı biçimde takip başlatması gerekir.
Yargıtay kararlarında, özellikle şu durumlar kötü niyetin varlığını gösteren tipik emareler olarak kabul edilmektedir:
- Alacak tamamen tahsil edilmiş olmasına rağmen yeniden takip başlatılması,
- Sahte ya da geçersiz olduğu bilinen bir belgeye dayanılarak icra takibi yapılması,
- Taraflar arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığı hâlde sırf baskı amacıyla takip başlatılması.
Aşağıda yer alan içtihatlarda, haksız icra takiplerinde kötüniyet tazminatının nasıl uygulandığı ve şekillendiği açıkça görülmektedir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi, 2023/518 E., 2023/405 K., (16.03.2023)
“Basiretli tacir gibi hareket etme mecburiyetinde olan bankanın huzurunda atılması gereken imzadan bilgi sahibi olduğu kabul edilmesi gerekir. Böylece gerçeğe aykırı imza ile icra takibi yapılması nedeni ile bankanın kötü niyeti anlaşılmakla banka aleyhine kötü niyet tazminatı verilmesi gerekmektedir. ( Y19. Hukuk Dairesi’nin 28.11.2011 gün ve 2011/3947 esas 2011/14807 karar sayılı ilamı da aynı yoldadır.) Buna göre davalı … vekilinin istinaf sebebi yerinde görülerek başvurunun kabulü ile hükmün kesinleşen kısımlarının tekrarı ile; kötüniyet tazminatı isteminin reddine ilişkin kısmın kaldırılarak kefalet limiti 850.000-TL üzerinden %20 oranında hesaplanan kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir.”
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, 2021/440 E., 2022/1294 K., (14.09.2022)
“Somut olayda ise bir finansman şirketi olarak kredi sözleşmesindeki imzanın huzurunda atılmasını sağlamayan davacı, sözleşmeye imzalar atılırken imzaların atan kişiye aidiyeti noktasında gerekli dikkat ve özeni göstermek mecburiyetinde olup, kredi sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olup olmadığını da bilebilecek durumdadır. Bu durumda sözleşmedeki kefalet imzasının davalıya ait çıkmaması nedeniyle, davacının kötü niyetli olduğunun kabulü gerekmekte olup, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmesi hatalıdır.”
5. Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
5.1. Kötü Niyetin İspatında Yaşanan Güçlükler
Uygulamada en çok karşılaşılan sorun, kötü niyetin doğrudan değil, dolaylı delillerle ispatlanmak zorunda olmasıdır.
Çoğu olayda alacaklının haksız ve kasıtlı davrandığını gösteren açık bir itiraf ya da belge bulunmaz. Bu nedenle mahkemeler, taraflar arasındaki yazışmalar, ödeme belgeleri, tanık beyanları veya önceki dava kayıtları gibi dolaylı kanıtlarla sonuca ulaşmak zorunda kalmaktadır.
Bu güçlüğün aşılması için; tarafların tüm iletişim kayıtlarını muhafaza etmesi, borcun ödendiğini veya sona erdiğini gösteren belgeleri derhal temin etmesi ve bu delilleri süresinde sunması büyük önem taşır. Zira ispat yükü genellikle borçlu taraftadır ve bu yükün gereği gibi yerine getirilmemesi, haklı bir davayı bile kötü niyetin tespit edilemediği gerekçesiyle sonuçsuz bırakabilir.
5.2. Yargılama Süresinin Uzaması ve Borçlu Üzerindeki Baskı
Kötü niyetli bir icra takibi başlatıldığında, borçlu çoğu zaman yargılama süresi boyunca haksız bir icra tehdidi altında kalır.
İcra dosyasının kapatılması, kötüniyet tazminatına hükmedilmesi veya kararın kesinleşmesi uzun sürdüğünde, borçlu hem maddi kayıplara uğrarhem deitibar açısından zarar görür.
Özellikle, bankaların ve finans kuruluşlarının, icra takibinin haksız olduğu daha sonra ortaya çıksa bile, bu durumu borçlu aleyhine olumsuz şekilde değerlendirdikleri ve kredi kullandırmaya yanaşmadıkları uygulamada sıkça karşılaşılan bir gerçektir. Bu nedenle borçlu, tamamen haksız bir takibe maruz kaldığı hâlde ekonomik itibar kaybı yaşamaktadır.
5.3. Çözüm Önerileri
Bu tür sorunların aşılması için avukatlık hizmetlerinden yararlanmak ve hukuki süreci doğru yönetmek büyük önem taşır. Bu nedenle, gerek borçlu gerekse alacaklı taraf açısından sürecin bu konuda tecrübeli ve uzman bir avukattan alınacak hukuki destekle yürütülmesi, hakkın kötüye kullanımının tespiti açısından belirleyici rol oynar.
Sonuç olarak; kötüniyet tazminatı, yalnızca bir yaptırım aracı değil, aynı zamanda hukuki hakkın kötüye kullanılmasını sınırlayan ve adil yargılamayı destekleyen bir mekanizma olarak değerlendirilmelidir. Alacaklıların yasal haklarını kötüye kullanmasını engellemek ve borçluların haksız icra takipleriyle karşılaşmamasını sağlamak amacıyla düzenlenen bu müesseseler, icra sisteminin sürdürülebilirliği ve taraflar arasında adil bir denge kurulması için kritik bir role sahiptir.