Türk Hukuk sistemi, Türk Borçlar Kanunu’nun 26. Maddesinde yer alan “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler” hükmü gereği genel olarak “sözleşme özgürlüğü” ilkesini benimsemiştir. Bu ilkeye göre, taraflar, bir sözleşmenin içeriğini yasaların izin verdiği sınırlar içinde özgürce belirleme hakkına sahiptirler.
Taraflar, belirledikleri sözleşme edimlerini yerine getirme yükümlülüğü altındadır. Bu genel kural, “ahde vefa ilkesi” veya başka bir deyişle “sözleşme bağlılığı” olarak adlandırılır. Ancak, sözleşmedeki yükümlülüklerin öngörülemeyen nedenlerle aşırı derecede zorlaşması durumunda, borçlunun sözleşmeye tamamen bağlı kalması adalet ve dürüstlük ilkesine aykırı olabilir. Özellikle yabancı para borçları içeren sözleşmelerde döviz kurlarındaki öngörülemeyen artışlar, borçlunun borcunu yerine getirmesini zorlaştırabilir. Bu nedenle Türk Borçlar Kanunu, dövizle yapılan sözleşmelerin uyarlanması için “Aşırı İfa Güçlüğü” kavramını düzenler ve bu durum, ahde vefa ilkesinin bir istisnasını oluşturur.
İçindekiler
Bu yazıda Türk Borçlar Kanunu’na dayalı olarak, aşırı ifa güçlüğü kavramı ve bu kavramın unsurları, borçlunun uyarlama talep etme hakkı ve bunun şartları, borçlunun sözleşmeden dönme hakkı ve bu hakkın şartları, uyarlama davası ve bu davaya ilişkin usul ve sonuçlar, mevzuata uygun bir şekilde ayrıntılı bir biçimde açıklanmaktadır.
1. Sözleşmenin Uyarlanmasının Kapsamı ve Aşırı İfa Güçlüğü
Sözleşmeler Hukuku’nun temel prensiplerinden olan Ahde Vefa ilkesinin istisnası olarak karşımıza çıkan Aşırı ifa Güçlüğü, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili kanun maddesi uyarınca;
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”
Kanun hükmünde de açıkça belirtildiği üzere aşırı ifa güçlüğü, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olan koşulların, öngörülemez veya öngörülmesi mümkün olmayan bir sebeple değişmesi ve bu değişim neticesinde borçlunun sözleşmede belirlenen edimini ifasının aşırı derecede güçleşmesi durumunu ifade etmektedir.
Kanun koyucu işbu madde hükmü ile, konusunu yabancı para borçlarının oluşturduğu sözleşmelerde ilgili kanun hükmünde aranan şartların birlikte gerçekleşmesi koşulu ile borçluya, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde de sözleşmeden dönme imkanını tanımış; sözleşmede taraflarca belirlenen edimler arasında dürüstlük kuralı kapsamında bir denge kurmayı amaçlamıştır.
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin, 30.03.1995 tarih ve 1995/ 3221 E., 1995 / 3147 K. sayılı ilamına göre:
“Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve atık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK md.4.2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (clausula Rebüs Sic Stantibus- Beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.’’
6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun “aşırı ifa güçlüğü’’ başlığı, tüm sözleşmeler açısından uygulanabilir niteliktedir.
2. Sözleşmenin Uyarlanabilmesi İçin Gereken Şartlar
Sözleşmenin uyarlanmasının dava yoluyla istenebilmesi için aşağıdaki şartlarının tümün sağlanması gerekmektedir:
- Sözleşme sonrasında ortaya çıkan olağanüstü bir durumun varlığı,
- Uyarlama talebinde bulunan tarafın, sözleşme sırasında bu olağanüstü durumu öngörmemiş olması ve öngörülmesinin beklenmemesi,
- Uyarlama hakkından feragat edilmemiş olması,
- Borçlunun aşırı ifa güçlüğü içinde olması,
- Uyarlama talep eden tarafın, uyarlama konusu borcunu henüz yerine getirmemiş veya belirli bir koşul veya itirazla yerine getirmiş olması.
- Borcun ifasının beklenmesinin ve ahde vefa ilkesine öncelik verilmesinin, somut olayda dürüstlük kuralına aykırı olması gerekmektedir.
3. Uyarlama Davası
Bu hususların bir arada bulunması halinde TBK’ nın 138. maddesi uyarınca borçlu mahkemeye başvurarak sözleşmenin uyarlanmasını talep edebilir. Uyarlama kanunen değil, hakimin kararıyla gerçekleşir. Hakim uyarlama halinde yöntem ve miktarı taraflar arasındaki dengeyi gözeterek belirler. Sözleşmedeki özel hükümler yorumlanıp taraflara sağladığı hak ve yararlar değerlendirilir. Ekonomik değişikliklerin (Enflasyon, Devalüasyon, Ekonomik Kriz) etkileri somut olayda gözetilir. Uyarlama, sözleşmedeki intibak boşluğu hak ve dürüstlük kuralları ışığında hakimin takdiri ile gerçekleştirilmelidir. (T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 1981/147 E. 1981/932 K. 12.2.1981 T.)
Sözleşmenin taraflarından biri mahkemeye bir dilekçe ile başvurduğunda, sözleşmenin uyarlanma süreci başlamış olur. Sözleşmenin uyarlanması talebi dile getirildiğinde, bu talebi ele alan hakim, öncelikle kanunda belirtilen uyarlama talebi koşullarının yerine getirilip getirilmediğini araştırır.
Hakimin sözleşmeye müdahalesi, ikinci derecede ve istisnai bir nitelik taşır. Özellikle bir tarafın sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması talebi üzerine, hakim önce sözleşmede ve daha sonra kanunda böyle bir uyarlama hükmünün olup olmadığını inceleyecektir. Ancak sözleşme ve kanunda böyle bir hüküm bulunmuyorsa, o zaman sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması gerekip gerekmediğini değerlendirecektir.
Taraflar arasında sözleşmenin meydana gelip gelmediği konusunda bir ihtilaf varsa bunun uyarlama yoluyla giderilmesi mümkün değildir.
Hakim ancak mevcut ve kurulmuş bir sözleşmeyi uyarlayabilir. Objektif esaslı noktalar (şekle bağlılık gibi) sözleşmenin niteliği ve türünü belirleyen ve taraflarca uyuşma sağlanması gereken asgari unsurlardır ve objektif esaslı noktalarda yer alan bir boşluk uyarlama ile doldurulamayacaktır.
4. Uyarlamanın Mümkün Olmaması Halinde Sözleşmeden Dönme İmkanı
Uyarlama, borçlunun edim yükümünün azaltılması veya karşı edimin arttırılması şeklinde yapılabileceği gibi vadelerin veya ifa tarzının değiştirilmesi gibi hakimin uygun bulacağı her şekilde yapılabilir. Hatta gerekiyorsa ve yeterliyse ifa yerinin değiştirilmesi de gündeme gelebilir. Borç uyarlamaya uygun değilse veya ifa güçlüğünü katlanır kılacak bir uygulama yaratılamıyorsa sürekli borç ilişkisi, sözleşmeden dönme hakkının kullanılması suretiyle sonlandırılır.
TBK’nın 138. maddesinde
“…hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir…”
Düzenlemesine açıkça yer verildiği için borçluya tanınan sözleşmenin uyarlanması/ sözleşmeden dönmeyi talep hakkı seçimlik hak niteliğinde değildir. Uyarlamanın mümkün olduğu hallerde sözleşmeden dönülememektedir. Bu sebeple uygulamada, uyarlama talebiyle uyuşmazlık mahkemeye taşınır ve hakimin uyarlamayı uygun bulmaması halinde sözleşmeden dönülür.
Sözleşmeden dönme hakkı da mahkeme aracılığıyla kullanır. Zira, uyarlamanın mümkün olup olmadığının tespiti ve mümkün olmaması halinde sözleşmeden dönme durumu, yargılamayı gerektirir.
Sözleşmeden dönme halinde henüz ifa edilmemiş asli ve yan edim yükümlülükleri sona erer ve yerine getirilmiş edimler geri istenir.
5. Yabancı Para ile Kira Bedeli Kararlaştırılması Halinde Sözleşmenin Uyarlanması
13 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında yapacakları Gayrimenkul Kiralama Sözleşmelerinin kira bedellerinin döviz cinsinden veya dövizle endeksli olarak belirlenemeyeceği kararlaştırılmıştır. Maddeden itibarla, taraflardan en az birinin Türkiye’de yerleşik olmaması veya taşınmazın Türkiye’de bulunmaması durumunda dövizle sözleşme yasağı uygulama alanı bulamayacaktır.
Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için Dövizle Kira Sözleşmesi Yapma Yasağı başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Türkiye’de yerleşik kişilerin dövizle kira sözleşmesi yapma yasağı, belirli istisnalara tabidir. Bu istisnalar mevcut olduğunda dövizle kira sözleşmesi yapılması mümkündür. İstisnaların varlığı halinde kira bedeli Türk lirası olarak belirlenebileceği gibi, yabancı para cinsinden de belirlenebilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 344. maddesinin 3. fıkrası, kira sözleşmelerinde kira bedelinin yabancı para olarak belirlenmesi durumunda beş yıl süresince kira bedelinde değişiklik yapılamayacağını ve TBK’nın 138. Maddesindeki aşırı ifa güçlüğüne ilişkin hükümlerinin saklı olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle, yabancı para ile kira bedeli belirlendiği durumlarda dahi, sözleşmenin uyarlanması için mahkemeye başvurulabilir.
Uyarlama davasını kiraya veren açabileceği gibi kiracı da bedelin indirilmesi için dava açabilir. (Yargıtay 13. HD. 24.10.1994, 6791/9014, YKD 1994/12 sf. 1939 vd.; Yargıtay 13. HD. 25.06.1998, 3694/5673 YKD 1998/10, sf. 1491)
Yabancı para üzerinden yapılan bir kira sözleşmesinde yapılacak uyarlamada, sözleşmedeki yabancı paranın Türk parası karşısındaki değer artışının tespit edilmesi, kiralananın niteliği, konumu, bölgede kira parasını da etkileyecek imar ve ticari gelişmeler, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, emsal kiraların somut olayda bulunan etkenlerle karşılaştırılıp değerlendirilmesi halinde işlem temelinin çöktüğü sonucuna ulaşılırsa, tarafların amacına uygun objektif iyi niyet, hak ve nefaset (MK Md. 4, 2/1) kurallarının elverdiği ölçüde yine yabancı para olarak uyarlama yapılması gerektiği belirtilmiştir. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2003/3007 E. 2003/7017 K. 29.5.2003 T.)
Leasing sözleşmem var ve aldığımda 3300 iken euro şimdi 7000 tl ödeyemiyorum ne yapmalıyım