Türk Medeni Kanunu’nda yer alan düzenlemeler uyarınca, nafaka ödeme yükümlülüğü uzun yıllar sürebilmektedir. Hatta boşanılan eşe ödenen, “yoksulluk nafakası” genel itibariyle “süresiz nafaka” şeklinde olup, kural olarak ölene kadar sürebilmektedir. Bu nedenle, mahkemelerce, nafaka miktarını belirlenirken, tarafların ekonomik durumlarına ilişkin detaylı araştırmalar yapılarak makul ve ölçülü tespitler üzerine hüküm kurulmalıdır. Aksi takdirde, nafaka yükümlüsü, hayatını normal şekilde devam ettirmesi zorlaşacaktır. Fahiş nafaka nedeniyle zor durumda kalan nafaka yükümlüleri, nafakanın ölçüsüz olduğu iddiasıyla, nafaka bedelinin düşürülmesini, hatta şartları varsa nafakanın kaldırılması talebiyle dava açabilir. Ölçüsüz şekilde nafakaya hükmedilmesi, nafaka yükümlüsünün Anayasa ile güvence altına alınan haklarını ihlal eder niteliktedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 2016/3140 no’lu kararı ile fahiş nafakaya hükmedilmesi, “kişinin aylık geliri araştırılmaksızın nafakaya hükmedilmesi, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının korunmasına yönelik usule ilişkin güvencelerin ihlali” olarak değerlendirerek fahiş nafaka kararlarının iptali gerektiğine hükmetmiştir.
Yazı İçeriği
1. Nafaka Nedir?
2. Nafaka Miktarının Tespiti
3. Anayasa Mahkemesi’nin 2016/3140 no’lu Bireysel Başvuru Kararı
4. Anayasa Mahkemesi Kararının Uygulamaya Etkileri Üzerine Değerlendirme
Fahiş nafakaya hükmedilmesine ilişkin olarak yapılan bireysel başvurunun değerlendirilmesi sonucu, Anayasa Mahkemesi, kararı, hak ihlali olduğuna karar verilmiştir.
1.Nafaka Nedir?
Boşanma sonrasında yoksulluğa düşecek olan eşin boşanma davasını açarken yahut boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde yeni dava açarak talebi halinde, yoksulluk nafakasına hükmedilebilir. Mahkemece yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka yükümlüsünün kusurlu olup olmaması önem arz etmez. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nda aranan tek şart, nafaka talep eden tarafın, nafaka yükümlüsünden daha az kusurlu olmasıdır. Yoksulluk nafakası süresiz olarak talep edilebilmekte olup Süresiz Nafaka isimli yazımızda bu husus detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
Ortak çocukların bakım, eğitim, barınma gibi ihtiyaçlarına destek olunması için, velayet kendisine bırakılmayan eş aleyhine, gerek diğer tarafın talebiyle gerekse mahkemece re’sen iştirak nafakasına hükmedilebilir. Kural olarak iştirak nafakası çocuk ergin oluncaya kadar ödenecekse de çocuğun eğitimi ergin olduğu sırada devam ediyorsa eğitimi süresince nafaka yükümlülüğü devam eder. Konuya ilişkin olarak iştirak nafakasının miktarı, zamanaşımı gibi hususlar İştirak – Çocuk İçin Nafaka ve Koşulları yazımızda detaylı bir şekilde kaleme alınmıştır.
Diğer taraftan, yoksulluk ve iştirak nafakasının uzun yıllar ödenmesi sebebiyle tarafların ekonomik güçleri yeterince araştırılmadan belirlenen fahiş nafaka tutarları, nafaka yükümlülerine ciddi geçim sıkıntısı yaşatabilmektedir. Bu sebeple ölçüsüz ve fahiş nafaka miktarlarının önüne geçilebilmesi için mahkemelerce tarafların ekonomik güçleri detaylı şekilde tespit edilerek nafaka ödenip ödenmeyeceğine ve miktarına karar verilmelidir. Aksi takdirde nafaka yükümlülerini gelirlerinden daha yüksek miktarda nafaka ödeme külfeti altında bırakan, hakkaniyete ve anayasamızla koruma altına alınan temel haklara aykırı durumlar ortaya çıkabilmektedir.
2. Nafaka Miktarının Tespiti
Mahkemece nafaka miktarı belirlerken gerekli ve yeterli kapsamda bilgi toplanıp, nafaka alacaklısının yoksulluğa düşmesini engelleyecek, nafaka borçlusununsa kendi hayatını idamesini zorlaştırmayacak hakkaniyetli bir karar vermelidir.
Mevzuatımızda, yoksulluk nafakasının miktarının nasıl belirlenmesi gerektiği TMK madde 175’de düzenlenmiştir:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.”
İştirak nafakasına ilişkin mevzuat düzenlemesi de TMK m.182’de yer almakta olup bu düzenlemeye göre, taraflar, kendi mali güçleri oranında çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılmalıdırlar.
“Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.”
Diğer taraftan, iştirak nafakası miktarı belirlenirken, ebeveynlerin hayat koşulları ve ödeme güçlerinin yanı sıra çocuğun gelirlerinin de dikkate alınması gerektiği TMK m.330’da düzenlenmiştir.
“Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.”
Mevzuatımıza göre, mahkemelerce nafaka miktarına hükmedilirken günün ekonomik koşullarıyla birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları bir arada değerlendirilerek hakkaniyetle hüküm kurulmalıdır. Ayrıca mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde belirlenen koşulların varlığı halinde, nafaka yükümlüsünün talebi üzerine nafakanın kaldırılmasına karar verilebilir. Detaylı bilgi için Nafaka Kaldırılabilir mi? İsimli yazımızı inceleyebilirsiniz.
3. Anayasa Mahkemesi’nin 2016/3140 no’lu Bireysel Başvuru Kararı
Günümüzdeki uygulamada, iki tarafın mali gücü de araştırılsa bile, genellikle nafaka talep edenin ihtiyacı esas alınmakta ve diğer taraf aleyhine ölçüsüz şekilde yüksek nafakaya hükmedilebilmektedir. Öyle ki kimi durumlarda, nafaka ödeme yükümlüsü olan tarafa, kişisel gelirinden fazla ve fahiş tutarda nafaka ödeme külfeti yükleyen yargı kararları dahi söz konusu olabilmektedir.
Benzer konuda, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 2016/3140 no’lu bireysel başvuruda, eski eşi ve 4 çocuğu için ödediği toplam nafaka miktarının aylık gelirinden fazla olduğu iddia edilmiştir. Başvurucu, kendisi geçimi için para kalmadığını, yaşamını idame ettirmesinin mümkün olmadığını, eşitlik ilkesinin, yaşama, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmelerde, başvurucu tarafından, nafaka kararını veren mahkeme huzurunda aylık geliriyle ilgili çeşitli iddialarda bulunulmasına karşın, yerel mahkemece bu iddiaların doğruluğunun araştırılmadığı anlaşılmıştır. Zira, yerel mahkeme tarafından nafaka miktarları belirlenirken, başvurucunun aylık gelirine ilişkin yalnızca kolluk güçlerinden alınan sosyal ekonomik durum araştırma raporundaki tespitlerle yetinilmiş, başvurucunun iddialarına değinilmemiştir. Halbuki Anayasa Mahkemesi kararında, nafaka davalarında bir tarafa olağan dışı bir külfet yüklememek adına mali güç araştırmasının detaylı bir şekilde yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Nitekim, başvurucu da, kolluk raporunda belirtildiği gibi memur olarak değil, şirket elemanı olarak ve asgari ücretle çalıştığını mahkeme huzurunda ve çeşitli dilekçelerinde açıkça ifade etmiştir. Buna rağmen yerel mahkemece başvurucunun bu iddiasının doğru olup olmadığı araştırılmamış ve kolluk raporundaki tespit uyarınca memurların aylık gelirleri baz alınarak fahiş nafaka miktarlarına hükmedilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nce yeterli araştırma yapılmadan başvurucunun gelirinden daha yüksek miktarda fahiş nafaka belirlenmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiştir. 17.12.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2016/3140 no’lu “İ……. A….. Başvurusu” başlıklı Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararının ilgili kısmı şu şekilde alıntılanabilir:
“Başvurucu; şirket elemanı olarak asgari ücretle çalıştığı, 950 TL aylık aldığı şeklindeki iddiasını derece mahkemesi önünde 9/1/2015 tarihli cevap dilekçesinde ve temyiz dilekçesinde dile getirmiştir. UYAP ve SGK Bilgi Sistemi’ndeki kayıtta başvurucunun Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde temizlik ve yardımcı hizmetler sınıfında çalıştığı belirtilmektedir. Derece mahkemesinin başvurucunun çalıştığı kurumla iletişime geçerek başvurucunun görevinin ne olduğunu, ek gelir ve diğer ödemelerle birlikte aylık ne kadar gelir elde ettiğini araştırmak suretiyle konuyu aydınlatması mümkün iken bu konuda hiçbir araştırma ve değerlendirme yapmadığı, kararda bu iddiaya yönelik olarak bir gerekçe de ortaya koymadığı vurgulanmalıdır. Başvurucunun söz konusu iddialarını temyiz aşamasında da öne sürmüş olduğu ancak Yargıtay tarafından da bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda derece mahkemelerinin kararlarının başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlarına cevap verebilecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği tespit edilmiştir. Bu sebeple kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının korunmasına yönelik usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, bireysel başvuruya konu olayda kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin kamu makamlarınca yerine getirilmedi sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”
4. Anayasa Mahkemesi Kararının Uygulamaya Etkileri Üzerine Değerlendirme
Anayasa Mahkemesi’nin kararında değindiği ilkeler kanaatimizce şu şekilde özetlenebilir:
- Nafakaya hükmedilirken ve nafaka miktarı belirlenirken sadece talep edenin ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda değil, hakkaniyete uygun şekilde her iki tarafın da mali durumu değerlendirilmelidir.
- Nafaka miktarı, Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal edecek nitelikte ölçüsüz, hakkaniyete aykırı ve fahiş olmamalıdır.
- Derece mahkemelerinin nafaka kararlarında, davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlara cevap verecek nitelikte yeterli gerekçe bulunmalıdır.
- Nafaka davalarında, taraflardan biri aleyhine gelirinden fazla ve fahiş nafakaya hükmedilemez.
- Hükmedilen nafaka miktarı, nafaka yükümlüsünün ekonomik geleceği üzerinde önemli etki oluşturacak derecede fahişse, bu durum, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını etkileyecektir.
Kesinleşmiş nafaka kararlarının Anayasa Mahkemesinin kararında belirttiği hususlara aykırı olması durumunda;
- Nafakanın kaldırılması davası açılarak usule yasaya aykırı olarak verilmiş olan nafaka kararı kaldırılabilir.
- Nafakanın azaltılması davası açılarak fahiş nafakanın hakkaniyete uygun seviyeye çekilmesi sağlanabilir.
- Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilir.
Yargılaması devam eden davalarda ise;
- Mahkemelerce tek tarafın mali durumuna göre nafaka miktarı belirlenemeyecektir.
- Anayasal hakları ihlal eder derecede ölçüsüz ve fahiş nafakaya hükmedilemeyecektir.
- Sadece kolluk araştırmasına göre hüküm kurulamayacaktır.
- Nafaka yükümlüsünün gelirini aşan nafakaya hükmedilemeyecektir.