Miras hukuku, gerçek kişilerin ölümü veya gaipliği durumunda, bu kişilere ait malvarlığının nasıl dağıtılacağını ve mirasçıların haklarını düzenleyen hukuk dalıdır. Bir kişi hayatını kaybettiğinde, geride bıraktığı malvarlığı mirasçılarına intikal eder. Miras hukuku, bu intikal sürecini ve mirasçıların haklarını belirleyen hukuki kuralların bütünüdür. Aşağıda Miras Hukukunun temel konuları açıklanmaktadır.
Yazı İçeriği
- 1. Miras Hukukunun Temel Kavramları
- 2. Mirasçılık Belgesi – Veraset İlamı
- 3. Kanuni Mirasçılar
- 4. Saklı Pay ve Saklı Paylı Mirasçılar
- 5. Ölüme Bağlı Tasarruflar
- 6. Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali
- 7. Mirastan Yoksunluk Halleri
- 8. Mirasın Paylaşılması
- 9. Mirasçıların Miras Bırakanın Hak, Alacak Ve Borçlarından Sorumluluğu
- 10. Miras Avukatı
- 12. Miras Hukuku Sıkça Sorulan Sorular
1. Miras Hukukunun Temel Kavramları
1.1. Miras Nedir?
Miras, bir kişinin ölümü durumunda geride bıraktığı tüm varlık ve borçlarının toplamıdır. Bir kişinin ölümüyle beraber, hayatta kalan aile üyeleri ve yasal mirasçıları tarafından devralınacak olan varlıkları ve aynı zamanda ölen kişinin borçlarını içerir. Mirasın bütünü, ölen kişinin toplam aktif ve pasiflerini yansıtır. Buna göre, mirasın değeri, mirasa dahil olan varlıkların toplamından borçların düşülmesiyle hesaplanabilir.
1.2. Mirasbırakan / Muris Ne Demek?
Muris terimi, Latincede “testator” kelimesine karşılık gelir ve vasiyetname yapan kişiyi ifade eder. Vasiyetname, bir kişinin mirasını nasıl bırakmak istediğini ve malvarlığının kimlere aktarılacağını belirten hukuki bir belgedir. Vasiyetnameyi düzenleyen kişi, muris olarak adlandırılır.
“Mirasbırakan”, yani “Muris”, ölümü üzerine hak ve alacakları kanunda tanımlanmış mirasçılara intikal eden kişi olarak ifade edilmektedir.
1.3. Mirasçı
Mirasçı, mirasbırakanın ölümü durumunda, malvarlığının ve borçlarının tamamını yasal düzenlemelere veya vasiyetnameye göre pay alacak olan kişi yada kişilerdir. Yani, mirasçılar, ölen kişinin mal varlığındaki tüm aktifleri (varlıklar) ve pasifleri (borçlar) dahil olmak üzere mirasını devralırlar.
1.4. Kanuni Mirasçı
Yasal mirasçılar, miras bırakanın vasiyetname yapmadığı veya vasiyetnamesinin geçersiz olduğu durumlarda mal varlığını yasal olarak devralan ve mirasta hak sahibi olan kişilerdir. Yasal mirasçılar genellikle miras bırakanın yakın akrabaları olan çocukları, evlatlık, eşi, anne ve babası, kardeşleri ve diğer akrabaları içerir. Kanuni mirasçılık düzenlemeleri ile bu kişilerin miras payları belirlenir.
Türk Medeni Kanunu’na göre, kanuni mirasçılar şu şekilde sıralanır:
- Altsoy: Ölen kişinin çocukları (evlatlık da dahil), torunları ve daha sonra gelen nesiller.
- Ana ve Baba: Ölen kişinin anne ve babası.
- Sağ Kalan Eş: Ölen kişinin sağ kalan eşi.
- Evlatlık: Ölen kişinin evlatlık olarak aldığı kişiler.
- Devlet: Mirasçı olarak kimse bulunmadığında veya tüm mirasçılar mirastan feragat ettiğinde miras Devlet’e geçer.

1.5. Atanmış Mirasçı
Atanmış mirasçılar, yasal olarak miras bırakanın mirasçısı olmamalarına rağmen, miras bırakanın vasiyetiyle mirasçı olma hakkına sahip kişilerdir. Türk Medeni Kanunu’na göre, ölen kişinin mirası öncelikle yasal mirasçılarına geçer. Ancak bazı durumlarda, ölen kişi yasal mirasçıları dışında başka kişilere miras bırakmak isteyebilir. Bu durumda, ölen kişi vasiyetname yaparak mirasını belirli kişilere, hayır kurumlarına veya diğer mirasçılar dışındaki farklı kişilere bırakabilir. Vasiyetname ile belirlenen bu kişiler atanmış mirasçılar olarak adlandırılır. Atanmış mirasçılar, vasiyetname veya miras sözleşmesi ile mirasa dahil edilir ve mirasbırakanın iradesine uygun olarak mirasın paylaşımından pay alırlar.
1.6. Tereke
Tereke, bir kişinin vefatıyla geride bıraktığı malvarlığını oluşturan unsurların tamamı olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda kişinin ölümünden sonra ardında bıraktığı aktif ve pasif malvarlığı değerlerinin tümü terekeyi oluşturacaktır. Murisin vefatı anındaki malvarlığı ve alacakları terekenin aktif malvarlığını, borçları ise pasif malvarlığını oluşturmaktadır. Dolayısıyla tereke, ölen kişinin mirasının tamamıdır.
Tereke, mirasın paylaşılması ve dağıtılması sürecinde önemli bir rol oynar. Mirasçılar, terekenin tespiti ve değerlemesi yapılarak, miras bırakanın malvarlığından haklarına düşen payı alırlar. Tereke, hukuki süreçlerde belgelenir ve mirasın adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamak amacıyla kaydedilir ve yönetilir.
2. Mirasçılık Belgesi – Veraset İlamı
Mirasçıların mirasçılığını ispatlayan “mirasçılık belgesi” diğer adıyla “veraset ilamı” ile ilişkili hükümler Türk Medeni Kanunu madde 598’ de düzenlenmiştir.
Madde 598 – Mirasçılık belgesi
Başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir.
Mirasçılık belgesi, TMK madde 7 anlamında resmî bir belgedir. Mirasçılık sıfatının varlığına karine oluşturur. Yani mirasçıların, gerçekten mirasçı olduklarına ilişkin bir ön kabul mahiyetindedir. Ancak belirtilmelidir ki mirasçılık belgesinde yer alan hususların aksi her zaman ispat edilebilir ve aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir.
Mirasçılık belgesi, miras bırakanın ölümünden sonra düzenlenen ve kimlerin hangi oranda mirasçı olduğunu gösteren bir belgedir. Bu belge aynı zamanda “veraset ilamı” olarak da bilinir. Mirasçılık belgesi, Sulh Hukuk Hâkiminden veya Noterden talep edilebilir.
Noter aracılığıyla veraset ilamı almak için, nüfus kayıtlarında belirsizlik veya soy bağının tespitinde netlik olmaması gibi muğlak durumların olmaması gereklidir. Bu tür durumlarda talep, resmi bir belge olan veraset ilamını Noterden almayı engelleyebilir. Bu belgenin içeriğinde yer alan bilgilerin doğru olmadığı iddiasıyla belgenin iptali istenebilir. Veraset ilamının talep edilmesi için herhangi bir süre şartı yoktur. Yani miras bırakanın ölümünün gerçekleşmesi ve bu durumun nüfus kayıtlarına geçirilmesinden sonra her zaman veraset ilamı talep edilebilir. Bu belge, mirasçıların miras paylarını belirlemek ve mirasın dağıtımını düzenlemek için önemli bir belgedir.
3. Kanuni Mirasçılar
3.1. Kan Hısımlarının Mirasçılığı
Kan hısımlarının mirasçılığı açısından ülkemizde benimsenen sistem zümre sistemidir. Bu sistemde, miras bırakanın hısımları belirli zümrelere ayrılır ve bu zümreler de kendi içinde belirli derecelere ayrılır. Kan hısımları için üç zümre düzenlenmiştir ve her zümrenin miras payı farklıdır.
Birinci zümre, miras bırakanın altsoyunu oluşturan çocuklarıdır. İkinci zümre, miras bırakanın anne ve babası ile onların altsoyunu içerir. Üçüncü zümre ise miras bırakanın büyükanne ve büyükbabaları ile onların altsoylarını kapsar. Her zümrenin miras payı, diğerlerinden farklıdır.
3.2. Evlatlığın Mirasçılığı
Evlatlık ve altsoyu, miras bırakan ile kan bağına sahip olmamalarına rağmen birinci zümre mirasçısı olarak kabul edilirler ve miras bırakanın altsoyunun sahip olduğu haklara sahip olarak değerlendirilirler.
3.3. Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı
Sağ kalan eş miras bırakanın kan hısımı olmadığından zümre mirasçısı olarak kabul edilmez. Ancak sağ kalan eş zümre mirasçısı olmamasına rağmen, her zümre ile birlikte mirasçı olur.
Eşin miras payı hangi zümre ile mirasçı olduğuna göre değişmektedir. Buna göre eş;
- Birinci zümre ile mirasçı ise miras payı terekenin 1/4’üdür.
- İkinci zümre ile mirasçı ise miras payı terekenin 1/2’sidir.
- Üçüncü zümre başları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı ise miras payı terekenin 3/4’üdür.
- Birinci ve ikinci zümrede kimse yoksa üçüncü zümrede de zümre başları ile onların çocukları da hayatta değilse, sağ kalan eşin miras payı terekenin tamamı olur.
- Eğer ne birinci zümrede ne de ikinci zümrede kimse yoksa ve üçüncü zümre başları ile onların çocukları da hayatta değilse, sağ kalan eşin miras payı terekenin tamamı olur.
3.4. Devletin Mirasçılığı
TMK madde 501’e göre mirasçı bırakmadan ölen kişinin mirası Devlet’e geçecektir. Devletin mirasçılığı, bir kişinin ölümü durumunda mal varlığının miras bırakanın kanuni mirasçılarının bulunmaması veya miras bırakanın mirasını belirleme yetkisi olmaması durumunda devletin mirasçı olarak kabul edilmesidir.
3.5. Zümre Sistemi
Zümre (derece), mirasçıların yasal düzenlemelere göre öncelik sırasına göre ayrıldığı kümelerdir (gruplardır). Bu kümelerdeki mirasçılar, miras hakkını kullanmak için öncelik sırasına göre hak sahibi olurlar.
Türk Medeni Kanunu’nda yer alan zümre sistemi, mirasçılığın belirlenmesi için kullanılan önemli bir düzenlemeyi ifade eder. Zümre mirasçısı olabilmek için, miras bırakanın kan hısımlarından olmak gerekmektedir. Yasal düzenlemelere göre ölen kişinin yakın akrabalarından oluşan belirli zümrelere ayrılan mirasçılar, miras hakkını kullanmak için öncelik sırasına göre hak sahibi olurlar.
Her bir zümre, mirasçıların öncelik sırasını belirler ve bir zümrede bulunan mirasçılar varsa, daha sonraki zümrelerdeki mirasçılar miras hakkından mahrum kalır. Bu düzenleme, mirasın adil bir şekilde dağıtılması ve mirasçılığın yasal düzenlemelere uygun olarak belirlenmesi amacıyla kullanılır.
Türk Medeni Kanunu gereğince üç mirasçı zümresi kabul edilmiştir.
- Birinci Zümre (Derece) Mirasçılar
Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun alt soyudur. Yani miras bırakanın çocukları, torunları ve daha sonraki nesiller sınırsız olarak mirasçıdır. Çocuklar eşit mirasçı olup, miras bırakandan önce vefat eden çocukların yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi alt soyları alır. Bu düzenleme, mirasın alt soylar arasında adil bir şekilde dağıtılmasını sağlar.
- İkinci Zümre (Derece) Mirasçılar
Miras bırakanın ikinci derece mirasçıları, ana ve babasıdır. Ana ve baba, mirasçı olarak eşit haklara sahiptirler. Miras bırakandan önce vefat etmiş olan ana ve babanın yerine, her derecede halefiyet yoluyla kendi alt soyları geçer. Yani, miras bırakanın ana ve babasının vefat etmesi durumunda, mirasçıları halefiyet yoluyla kardeşleri ve kardeşlerinin alt soyu olacaktır.
- Üçüncü Zümre (Derece) Mirasçılar
Miras bırakanın 3. derece (zümre) mirasçıları, büyük annesi ve büyük babasıdır. Miras bırakanın 1. zümrede yer alan alt soyunun (çocukları, torunları vb.) ve 2. zümrede yer alan ana ve babasının alt soy bırakmaksızın ölmesi durumunda, mirasçılar büyük anne ve büyük baba olacaktır. Yani, miras bırakanın çocukları, torunları, ana ve babası gibi daha yakın derecedeki mirasçıları yoksa ve bunların alt soyu da bulunmuyorsa, miras bırakanın büyük annesi ve büyük babası 3. derece mirasçılar olarak miras hakkını kullanır.
Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük anne ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi alt soyları alır. Yani, miras bırakanın büyük anne ve büyük babası vefat etmişse, miras bırakanın amcaları, halaları, teyzeleri, dayıları ve onların alt soyları mirasçı olacaktır. Bu durumda, miras bırakanın aynı taraftaki diğer mirasçıları, yani kardeşleri ve onların alt soyları bu büyük anne ve büyük babaların yerine geçecektir.
4. Saklı Pay ve Saklı Paylı Mirasçılar
Saklı pay, miras hukukunda yasal düzenlemelerle korunan ve mutlak şekilde yasal mirasçılara ait olarak kabul edildiğinden miras bırakanın isteğine bağlı olarak değiştirilemeyen bir paydır. Kanun koyucu saklı pay düzenlemesi ile yasal mirasçıları ve miras haklarını belirli oranda güvence altına almayı amaçlamıştır.
Saklı pay kavramı, miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarda bulunması (vasiyetname yapması gibi) durumunda önem kazanır. Miras bırakan, yapacağı vasiyetnameyle, mirasının bir kısmını yada tamamını saklı payları dikkate almaksızın belirli kişilere veya kurumlara bırakabilir. Miras hukuku temel ilkeleri gereğince de, miras bırakanın iradesine saygı duyulması esas olduğundan, bu işlemler açılacak tenkis davası ile iptal edilinceye kadar geçerli olarak kabul edilir.
Saklı paylı mirasçıların, miras bırakanın bu tasarrufuna itiraz etmesi ve saklı pay oranlarının korunması için tenkis davası açması mümkündür. Tenkis davası, miras bırakanın vasiyeti ile yapılan ölüme bağlı tasarrufların, yasal düzenlemelere uygunluğunu denetlemek ve saklı payları korumak amacıyla açılır.
Türk Medeni Kanunu’nda 2007 yılında yapılan değişiklikle kardeşlerin saklı payı kaldırılmıştır. Saklı pay, aşağıdaki oranlardan oluşur:
- Alt soy için yasal miras payının yarısı,
- Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
- Sağ kalan eş için, alt soy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü.
5. Ölüme Bağlı Tasarruflar
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu belirli sınırlamalar çerçevesinde, kişilerin sahip oldukları malvarlıklarının akıbetini ölümlerinden sonrası için hüküm doğuracak şekilde belirleme imkânı tanımıştır. Kişinin ölümünden sonra hüküm doğuracak nitelikteki bu işlemler ölüme bağlı tasarruf olarak adlandırılmaktadır. Ölüme bağlı tasarruflar vasiyetname ve miras sözleşmesi olarak temelde ikiye ayrılmaktadır. Miras sözleşmesi iki taraflı ölüme bağlı tasarrufken vasiyetname tek tarafı ölüme bağlı tasarruftur. Vasiyetname tek taraflı olarak düzenlendiği gibi tek taraflı olarak geri de alınabilir. Vasiyetnamenin geri alınması için lehine vasiyet yapılan kişinin onayına gerek yoktur.
Ölüme bağlı tasarruflar, miras bırakanın malvarlığının akıbetini istediği şekilde belirleme imkanı sağlar ve mirasın nasıl dağıtılacağına dair esneklik ve özgürlük sunar.
5.1. Vasiyetname
Vasiyetname, bir mirasbırakanın ölümünden sonra yerine getirilmesini istediği son arzuları ve mirasının paylaşım şeklini belirlediği yazılı veya sözlü beyandır.
Vasiyetnamenin, resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve sözlü vasiyetname olmak üzere üç türü bulunmaktadır. Kanun, her üç tür vasiyetname için de oldukça sıkı şekil şartları öngörmüştür. Bu şekil şartlarına uymayan vasiyetnameler sakat sayılır. Benzer şekilde, vasiyetname yapılırken vasiyetname yapabilme ehliyetine sahip olunmaması da vasiyetnameyi sakat hale getirir. Ancak, vasiyetnamenin bu nedenlerle sakat olması onu otomatik olarak geçersiz kılmaz. Sakat bir vasiyetnamenin hüküm doğurmaması için vasiyetnamenin iptali davası açılması gerekir. Bu dava, vasiyetnamenin iptal edilmesi ve mirasın yasal düzenlemelere göre paylaştırılması amacını taşır.
Vasiyetname, miras hukukunda önemli bir araçtır ve miras bırakanın ölümünden sonra malvarlığının nasıl dağıtılacağına dair iradesinin yasal bir şekilde ifadesidir. Yasal düzenlemeler ve şekil şartlarına uygun olarak düzenlenen vasiyetnameler, mirasçıların haklarının korunmasını ve mirasın adil bir şekilde paylaşılmasını sağlar. Ancak, sakat vasiyetnamelerin hüküm doğurmaması için hukuki yollarla iptal edilmesi gerekmektedir. Bu sayede miras hukuku sistemi, adaletli ve güvenilir bir şekilde işlemiş olur.
5.2. Miras Sözleşmesi
Miras sözleşmesi, miras bırakanın hayatta olduğu dönemde diğer kişilerle yapacağı ölüme bağlı bir anlaşmayı ifade eder. Miras bırakan, bu sözleşme ile ölümünden sonra malvarlığının nasıl dağıtılacağını ve mirasının paylaşım şeklini belirlemeyi amaçlar. Sözleşme, miras bırakanın vefatından sonra hüküm doğuracak nitelikte olup, mirasçıların belirlenmesini ve mirasın nasıl dağıtılacağını kendi iradesine göre düzenleme ve planlama imkanı tanır.
Miras sözleşmesi, iki taraflı bir anlaşma olup, hem miras bırakanın hem de miras alacak kişilerin rızasını içerir. Taraflar arasında yapılan bu anlaşma, miras bırakanın hayatta iken iradesine uygun olarak malvarlığının gelecekteki dağılımını düzenlemesini sağlar. Bu tür sözleşmeler, miras bırakanın malvarlığının nasıl paylaşılacağına dair istediği düzenlemeleri belirlemesi ve mirasçılarına yönelik özel bir irade beyanıdır.
Miras sözleşmesi ile belirlenen paylaşım, miras bırakanın vasiyetnamesiyle yapacağı düzenlemelerden farklıdır. Vasiyetname tek taraflı bir irade beyanıdır ve sadece miras bırakanın iradesini yansıtırken, miras sözleşmesi taraflar arasında karşılıklı bir anlaşma niteliğindedir.
Miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönülemez; ancak tarafların anlaşması sonucunda sözleşme sona erdirilebilir. İvazın yerine getirilmemesi veya miras bırakanın sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle tek taraflı olarak iradesini geri çekmesi mümkündür.
Ölüme bağlı tasarruflar, bazı hallerde kanun gereği kendiliğinden hükümsüz hale gelebilir veya iptal sebeplerinin bulunması halinde iptal edilebilir.
Ölüme bağlı tasarrufların kendiliğinden hükümsüz hale geldiği durumlar şunlardır:
- Evlilik birliğinin ölüm dışında sona ermesi,
- Lehine tasarruf yapılan kişinin miras bırakandan önce ölmesi,
- Lehine tasarruf yapılan kişinin mirastan yoksun olması,
- Şarta bağlı hallerde, bozucu veya geciktirici şartın gerçekleşmesi.
Bu durumlardan herhangi birinin gerçekleşmesi, ölüme bağlı tasarrufların kendiliğinden hükümsüz hale gelmesine neden olur.
5.3. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi
Ölünceye kadar bakım sözleşmesi, yaşlılık veya hastalık döneminde bakıma ve gözetime muhtaç olan bakım alacaklısının, belirli bir malvarlığını bakım borçlusuna devretmeyi üstlendiği, bakım borçlusunun ise bakım alacaklısına ölünceye kadar bakma, gözetme ve ihtiyaçlarını karşılama borcunu üstlendiği bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile yaşlılık veya hastalık döneminde bakıma ve gözetime muhtaç olan kişilerin ihtiyaçlarını hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde karşılanması amaçlanmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 612. Maddesine göre ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin, “miras sözleşmesi” şeklinde yapılması gerekmektedir. Bu, bir geçerlilik şartı olup miras sözleşmesi şeklinde yapılmayan ölünceye kadar bakma sözleşmeleri geçerli olarak kabul edilmemektedir. Sözleşmenin sona ermesi ise sözleşmeden dönme, bakım borçlusunun ölümü, iflas veya tarafların anlaşması gibi durumlarla gerçekleşebilir.
Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için “Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
6. Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali
Ölüme bağlı tasarrufun iptali, miras bırakanın hayatta iken yapmış olduğu ve ölümünden sonra hüküm doğuracak nitelikteki tasarrufların, belirli nedenlerle yasal olarak geçersiz sayılması veya ortadan kaldırılması işlemidir. Miras bırakanın vefatından sonra gerçekleşen bu tasarrufların iptali, mirasçılar veya diğer ilgili kişiler tarafından mahkemeye başvurularak talep edilebilir.
Ölüme bağlı tasarrufun iptali için belirli sebeplerin varlığı gerekir. Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
- Hukuki ehliyet eksikliği: Miras bırakanın, tasarruf yaptığı sırada hukuki ehliyetine sahip olmadığı kanıtlanırsa tasarruf iptal edilebilir.
- Miras bırakanın iradesinin yanlış yönlendirilmesi: Miras bırakanın, tasarrufu yaparken aldatıldığı, yanlış bilgi verildiği veya baskı altında olduğu kanıtlanırsa tasarruf iptal edilebilir.
- Tasarrufun hukuka ve ahlaka aykırı olması: Tasarrufun, toplum düzenine, ahlaka veya kamu düzenine aykırı olması durumunda iptal edilebilir.
- Tasarrufun hukuka uygunluk eksikliği: Ölüme bağlı tasarruf, yasal düzenlemelere ve şekil şartına uyulmaksızın yapıldıysa veya mirasçıların saklı paylarına uygun değilse iptal edilebilir.
6.1. Vasiyetnamenin İptali
Vasiyetnamedeki düzenlemeler nedeniyle hak kaybına uğrayan mirasçılar, iptal koşullarının varlığı halinde, vasiyetnamenin iptali davası açabilirler. Vasiyetname, insanların ölümünden sonra malvarlıklarının kimler arasında ve nasıl paylaştırılmasını istediklerini belirtmek amacıyla düzenleyebildikleri bir belgedir. Vasiyetname düzenlemekteki temel amaç, Medeni Kanun’da öngörülen miras paylarının miras bırakanın iradesine göre değiştirilmesidir. Vasiyetnamenin iptali kararı, sadece iptal talep eden kişiler için geçerli olacaktır. İptal talep etmeyenler için vasiyetname hükümleri geçerliliğini koruyacaktır.
6.2. Muris Muvazaası Nedeniyle İptal Davası
Muris muvazaası, miras bırakanın mirasçılarını aldatarak onlardan mal kaçırma amacı taşıyan bir durumu ifade eder. Miras bırakanın asıl niyeti, bir mirasçısına veya üçüncü bir kişiye taşınmazını bağışlamak olmasına rağmen, gelecekte mirasçılarının taşınmaz üzerindeki miras paylarını talep etmelerini engellemek ve mal varlığından kaçınmak için bağışlama niyetini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi görünümler altında gizlemektir.
Muris muvazaası, miras bırakanın mirasçılarını aldatarak onlardan mal kaçırması olarak tanımlanmaktadır. Miras bırakan, gerçekte bağışlamak istediği mallarını, satış bedeli veya bakım hizmeti karşılığında devretmiş gibi göstermek suretiyle mirastan mal kaçırmaktadır. Bu gibi durumlarda, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar, miras bırakanın muvazaalı tasarrufunun geçersizliğinin tespiti ve buna dayanılarak oluşturulan işlemlerin iptali talebiyle dava açabilirler.
6.3. Tenkis Davası
Tenkis, hukuki bir terim olup “hafifletme” veya “indirgeme” anlamına gelir. Tenkis davası ise, miras bırakanın vasiyeti veya diğer mirasçılarla yapılan anlaşmalarda yer alan bazı hükümlerin geçersiz veya hükümsüz olduğu ileri sürülerek, bu hükümlerin etkilerini ortadan kaldırmak veya azaltmak amacıyla açılan bir davadır. Tenkis davası, miras bırakanın hayatta olduğu dönemde yaptığı ölüme bağlı tasarrufların, yani vasiyetname veya miras sözleşmesinin, saklı paylı mirasçıların saklı paylarını ihlal ettiği oranda etkisizleştirilmesi amacıyla açılan bir davadır.
Tenkis davası, sadece davayı açan mirasçının saklı payını korumak için kullanılır ve diğer mirasçıların payları etkilenmez. Yani, davayı açan mirasçı, kendi saklı payının korunması amacıyla tenkis davasını başlatabilir. Diğer mirasçılar, bu davadan etkilenmezler ve kendi payları üzerinde herhangi bir değişiklik olmaz.
Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin veya diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Bu süreler, miras bırakanın ölümünden sonra ölüme bağlı tasarrufların iptali için tenkis davası açma süresini belirler.
7. Mirastan Yoksunluk Halleri

7.1. Mirastan Feragat
Mirastan feragat, mirasçının miras bırakanı ile yaptığı bir sözleşme ile yasal mirasından kendi istek ve iradesiyle vazgeçmesidir. Mirastan feragat sözleşmesine ilişkin düzenleme, Medeni Kanunu’muzun 528. maddesi ile hüküm altına alınmıştır.
Miras bırakan, bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir.
Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder.
Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur.”
Mirastan feragat sözleşmesi ile Miras bırakanın ölümünden sonra mal varlığının mirasçıları arasında nasıl paylaşılacağı belirlenebilir. Mirasçılardan biri, mirastan feragat ederek miras hakkından vazgeçebilir. Feragat işlemi karşılık alınarak veya karşılıksız olarak gerçekleştirilebilir.
- İvazsız (Karşılıksız) Feragat: Mirasçı, herhangi bir bedel veya karşılık talep etmeden miras hakkından vazgeçerse, feragat edenin alt soyu miras bırakanın mirasçısı olmaya devam eder. Yani, baba veya dedenin mirasından karşılıksız olarak feragat eden çocuklar, dede veya babalarının mirasçısı olarak kalır.
- İvazlı (Karşılıklı) Feragat: Mirasçı, mirastan feragat etmeyi kabul ederken bir bedel veya karşılık talep ederse, bu durumda feragat edenin alt soyu mirasçılık sıfatını kaybeder. Yani, mirasçı miras hakkından vazgeçerken bir bedel alırsa, vazgeçenin alt soyu artık mirasçı olmaz.
7.2. Mirastan Çıkarma
Kanun, belirli durumların varlığı halinde, miras bırakanın saklı paylı mirasçılarını mirasçılıktan çıkarma imkanı sağlamıştır. Mirasçı, aşağıdaki durumlardan herhangi birine girmesi halinde, ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarılabilir:
- Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
- Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.
Bu durumlar, miras bırakanın ölümünden sonra mirasın dağıtılması sırasında değerlendirilir ve belirlenen şartların varlığı halinde, ilgili mirasçı mirasçılıktan çıkarılır. Bu düzenleme, miras hukukunda adil bir miras dağılımını sağlamak ve miras bırakanın haklarını korumak amacıyla önemli bir hukuki mekanizmadır. Ancak, böyle bir tasarruf yapılabilmesi için ilgili şartların yasal düzenlemelerde belirtilen şekilde yerine getirilmiş olması gerekmektedir.
Mirasçılıktan çıkarma vasiyetname ile yapılır. Çıkarmanın geçerli olması, çıkarma sebeplerinin vasiyetnamede gösterilmesine bağlıdır. Genel ifadeler kullanılması yeterli değildir. Sebebin gösterilmemesi veya sebebin yeterli olmaması halinde, saklı paylı mirasçı, tenkis davası açarak saklı payını alabilir.
Çıkarma, vasiyetname ile yapıldığından, iptal davası şartları bulunduğunda, iptal davası açılabilir. Ayrıca, miras bırakanın, çıkarma sebeplerinde esaslı hataya düşmesi halinde de, iptal davası açılabilir.
Mirasçılıktan çıkarılan kişi miras payı alamaz, tenkis davası açamaz. Miras bırakan, çıkarılanın miras payında tasarrufta bulunmamışsa, miras payı çıkarılanın yerini alan mirasçılara geçer.
7.3. Reddi Miras
“Mirasın Reddi“, diğer adıyla “Reddi Miras“, mirasçının mali ve hukuki açıdan sorumluluktan kurtulma hakkı olarak kabul edilir. Miras bırakanın vefatından sonra mirası kabul etmemek, mirasçının tercihine bağlı bir hukuki işlemdir. Bu şekilde mirası reddeden mirasçı, mirasın üzerindeki haklarından feragat eder ve mirasın paylaşımına katılmaz. Mirasın reddi, mirasçıya mirasın getirdiği borç ve yükümlülüklerden muaf olma ve kurtulma imkanı sağlar.
Mirasın reddi, mirasçının kendi iradesiyle gerçekleştirebileceği gibi, aynı zamanda miras bırakanın borçlarını ödemeden aczinin açıkça belli olması halinde, mirasçının bu yönde bir talebi olmasa da miras hükmen reddedilmiş sayılır.”
Yasal ve atanmış mirasçılar, mirasçı olduklarını öğrendikleri tarihten itibaren üç ay içerisinde sulh hukuk mahkemesine yazılı veya sözlü beyanda bulunarak reddi miras işlemini gerçekleştirmelidir. Bu üç aylık süre, hak düşürücü bir süredir ve yasal süresi içerisinde ret hakkı kullanılmaması durumunda miras, kayıtsız şartsız kabul edilmiş sayılır.
8. Mirasın Paylaşılması
8.1. Elbirliğiyle Mülkiyet
Elbirliği mülkiyeti, bir malın mülkiyetine kanun veya özel hukuki sözleşmeler uyarınca bir topluluğun birlikte sahip olmasıdır. Elbirliği mülkiyeti, sınırlı sayıda kurulur ve genellikle miras ortaklığı gibi sınırlı sayıda durumda oluşur. Elbirliği mülkiyetine tabi olan taşınmazda, maliklerin her birinin, taşınmazın tamamı üzerinde ortak oldukları ve eşit hak ve yetkilere sahip oldukları kabul edilir.
Bu mülkiyet türünde, malikler arasında bir anlaşmazlık olduğunda veya bir malik malı satmak veya devretmek istediğinde diğer maliklerin onayını alması gerekebilir. Ayrıca, elbirliği mülkiyetinde her bir malik, malın tümü üzerinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu için malı kullanma, yararlanma ve tasarruf etme konusunda diğer maliklerle anlaşmada işbirliği yapmak zorundadır.
8.2. Paylı Mülkiyet
Paylı mülkiyet Türk Medeni Kanunu’nun 688. Maddesinde tanımlanmıştır.
Madde 688- Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır. Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir.
8.3. Miras Taksim Sözleşmesi
Miras taksim sözleşmesi, mirasçıların miras kalan mal varlığını kendi aralarında nasıl paylaşacaklarına dair düzenlemeler içeren bir yazılı sözleşmedir. Miras bırakanın vefatından sonra, mirasçılar arasında mirasın paylaşımı ve tasfiyesi konusunda anlaşmazlıklar veya belirli düzenlemeler yapmak istedikleri durumlarda kullanılır.
Miras taksim sözleşmesi, mirasçılar arasında düzenlenirken, mirasın bütün unsurları ve taşınır-taşınmaz mallar gibi tüm miras kalemleri üzerinde anlaşmaya varılır. Sözleşme, mirasçıların paylarını belirlemesi ve paylaşımın nasıl yapılacağına dair detayları içerir. Bu sözleşmeyle, mirasçılar mirasın taksimini yasal düzenlemeler ve mirasçılar arasında kararlaştırılan şekilde gerçekleştirirler.
Türk Medeni Kanunu’nun 676. Maddesi uyarınca miras taksim sözleşmesinin yasal veya atanmış tüm mirasçıların katılımıyla yazılı olarak yapılması gerekmektedir. İlgili madde uyarınca miras taksim sözleşmesinin yazılı olması yeterli olup, resmî şekilde (Noterde) yapılması zorunluğu yoktur. Sözleşmenin geçerli olabilmesi için bütün mirasçıların terekenin nasıl paylaşılacağı hakkında oy birliği ile karar vermeleri gereklidir.
8.4. Ortaklığın Giderilmesi
Miras kalması başlıca neden olmak üzere, belirli bir fiil veya işlem sonucunda da birden fazla kişi bir mala birlikte sahip olabilir. Belirli bir fiil veya işlem sebebiyle birden fazla kişinin bir mala sahip olması mümkündür. Tarafların paylaşım konusunda anlaşamaması halinde paydaş maliklerden biri dava açarak ortaklığın giderilmesini talep edebilir. Bu dava uygulamada İzale-i Şüyu Davası veya Ortaklığın Giderilmesi Davası olarak bilinmektedir.
Ortaklığın Giderilmesi Davası, paylı mülkiyete veya elbirliği mülkiyetine konu olan taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar veya ortaklar arasında mevcut olan birlikte mülkiyet ilişkisinin sona erdirilmesini ve malın ferdi mülkiyete geçmesini sağlayan veya malın satışı ile paya düşen bedelin dağıtılmasını sağlayan özel bir davadır. Bu dava sayesinde ortak mal, paylı mülkiyete veya elbirliği mülkiyetine tabi olması fark etmeksizin, paydaşlardan her birinin talebi doğrultusunda bölünebilir. Eğer malın aynen bölünmesi mümkün değilse, satış yöntemiyle ortaklığın sona erdirilmesi sağlanabilir.
Ortaklığın Giderilmesi Davası açılması için bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir, bu nedenle dava her zaman açılabilir ve ortaklığın sona erdirilmesi talep edilebilir. Bu dava sayesinde, paydaşlar arasında mevcut olan mülkiyet ilişkisi adil bir şekilde sonlandırılır ve her birinin malın payına düşen kısmını almasına imkan tanınır.
9. Mirasçıların Miras Bırakanın Hak, Alacak Ve Borçlarından Sorumluluğu
Türk Medeni Kanunu’nun 599 ve devamı maddeleri mirasın kazanılması ile birlikte mirasçıların hak ve sorumluluklarını ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir.
Madde 599 –
Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.
Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.
Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler.
Türk Hukuk sistemi, miras hukukunda “külli halefiyet” ilkesini benimsemiştir. Bu ilkeye göre, bir kişinin ölümüyle birlikte, miras bırakanın tüm malvarlığı (hak ve alacakları) ve yükümlülükleri (borçları), yasal mirasçılara veya atanmış mirasçılara geçer.
Yani, miras bırakanın vefatıyla birlikte, mirasın tamamı yasal olarak mirasçılara intikal eder ve mirasçılar, miras bırakanın tüm hak ve alacaklarından ve borçlarından sorumlu olurlar. Mirasçılar, miras bırakanın ölüm anındaki malvarlığının tamamına sahip olurlar ve aynı zamanda onun borçlarını da üstlenirler.
Külli halefiyet sistemi, mirasın bütünlüğünün korunmasını sağlar ve mirasın parçalanmasını önler. Mirasın bütün olarak mirasçılara geçmesi, mirasın daha etkin ve adil bir şekilde yönetilmesini ve paylaşılmasını sağlar. Ancak mirasçılar, miras bırakanın borçlarından dolayı da sorumludur, bu nedenle mirasçılar, mirasın avantajları kadar sorumluluklarına da dikkat etmelidir.
9.1. Mirasçıların Kişisel Sorumluluğu
Türk Medeni Kanunu’nun 599/II. Maddesi, mirasçıların külli halefiyet ilkesi kapsamında miras bırakanın tüm borçlarını üstlendiğini ve miras bırakanın tüm alacaklılara karşı olan borçlarından sorumlu olduklarını belirtir.
Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.
Bu madde uyarınca, mirasçılar miras bırakanın borçlarından dolayı sadece tereke mallarıyla değil tüm malvarlıklarıyla şahsen sorumludurlar.
9.2. Mirasçıların Müteselsil (Birlikte) Sorumluluğu
Türk Medeni Kanunu’nun 641. Maddesi uyarınca, mirasçılar tereke borçlarından dolayı müteselsilen (birlikte) sorumludurlar
Mirasçıların Sorumluluğu Madde 641-
Mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar……
Müteselsil sorumluluk ilkesine göre mirasçılar, miras bırakanın alacaklılarına karşı borcun tamamından birlikte sorumludurlar. Alacaklı, alacağını temin için mirasçılardan birine gidebileceği gibi birkaçına ya da tamamına gidebilir. Bu ilkeye göre, alacaklılar borç miktarını tahsil etmek için istedikleri mirasçıya başvurabilir ve bu mirasçı diğer mirasçılarla birlikte borçtan sorumlu olacaktır. Dolayısıyla, alacaklılar borcun tamamını, birden fazla mirasçıdan talep edebilirler.
9.3. Mirasın Paylaşılmasından Sonra Mirasçıların Tereke Borçlarından Sorumluluğu
Türk Medeni Kanunu’nun 681/I. Maddesi uyarınca, mirasçılar terekenin paylaşılmasından sonra da tereke borçlarından dolayı tüm mal varlıklarıyla müteselsilen (birlikte) sorumludurlar.
Mirasçılar, bölünmesine veya nakline alacaklı tarafından açık veya örtülü olarak rıza gösterilmemiş olan tereke borçlarından dolayı, paylaşmadan sonra da bütün malvarlıklarıyla müteselsilen sorumludurlar…….
Ancak aynı maddenin ikinci fıkrası ile bu sorumluluk süresi sınırlandırılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 681/II. Maddesine göre terekenin paylaşımının ya da borcun muaccel (vadesi gelmiş) olmasının üzerinden 5 (beş) yıl geçmekle müteselsil sorumlulukları sona erecektir.
……Paylaşmanın gerçekleştiği tarihin veya daha sonra yerine getirilecek borçlarda muacceliyet tarihinin üzerinden beş yıl geçmekle teselsül sona erer.
Yani, mirasçılar, tereke borçlarından tamamen sorumlu olacakları süre 5 yıl ile sınırlıdır. Bu süre, terekenin paylaşımından ya da borcun vadesinin gelmesinden itibaren başlayacaktır. 5 yılın ardından, mirasçılar müteselsil sorumluluktan kurtulmuş olacaklardır.
10. Miras Avukatı
Miras avukatı ya da miras hukuku avukatı, bir kişinin vefatının ardından mal varlığının etkili ve yasal bir biçimde dağıtılmasını sağlamanın yanı sıra mirasçıların ve ilgili tarafların haklarını koruma amacını üstlenen ve bu alanda uzmanlaşmış bir avukattır.
Miras hukuku, bireyin ölümünden sonra mal varlığının nasıl yönetileceğini ve dağıtılacağını düzenleyen bir hukuk dalıdır. Miras avukatları, mirasçıların ve ilgili tarafların haklarını koruma vizyonunu benimseyerek, kişinin ölümünden sonra mal varlığının yasal çerçevede ve etkili bir biçimde dağıtılmasını sağlama misyonunu üstlenirler. Bu avukatlar, vefat sonrası süreçte mirasçıların ve ilgili tarafların haklarını gözeterek, mal varlığının yasalara uygun şekilde dağıtılma sürecini yönetirler. Miras avukatının başlıca görevleri ve avukatla çalışmanın önemini şu yazımızı okuyarak daha detaylı öğrenebilirsiniz: Miras Avukatının Rolü ve Önemi
12. Miras Hukuku Sıkça Sorulan Sorular
Miras hukuku, gerçek kişinin ölümü veya gaipliği halinde, bu kişinin malvarlığının kimlere ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk dalıdır.
Yasal ve atanmış olmak üzere iki tür mirasçı vardır.
Kişiye bağlı olmayan ve mirasçılara intikal edebilen mal varlığına tereke denir.
Yasal olarak miras bırakanın mirasçısı olmadığı halde, miras bırakanın iradesiyle mirasçı olma hakkına sahip olan mirasçılardır.
Türk Medeni kanununda zümre (derece) sistemi kabul edilmiş olup, yasal mirasçı olabilmek için bir zümreye dahil olmak gerekir. Bir önceki zümrede mirasçı bulunması, bir sonraki zümrenin mirasçılığını engeller. Yine aynı şekilde, zümre ve kök başı alt soyun mirasçılığını engeller.
Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun alt soyudur. Yani miras bırakanın çocukları, torunları ve sonrakiler sınırsız olarak mirasçıdır. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan çocukların yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi alt soyları alır.
2.derece mirasçılar, miras bırakanın mirasçıları ana ve babasıdır. Ana ve baba eşit olarak mirasçıdırlar.
Miras bırakandan önce ölmüş olan ana ve babanın yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi alt soyları alır. Yani miras bırakanın, ana ve babasının ölmüş olması halinde, mirasçıları halefiyet yoluyla kardeşleri ve kardeşlerinin alt soyu olacaktır.
Miras bırakanın 3. Derece mirasçıları büyük ana ve büyük babasıdır. Miras bırakanın, alt soyunun, ana ve babasının alt soy bırakmaksızın miras bırakandan önce ölmeleri halinde, mirasçılar, büyük ana ve büyük baba olacaktır.
Evlatlık ve alt soyu, sadece evlat edinene, kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Örneğin, evlat edinenin babasının mirası, evlatlığa intikal etmez.
Evlat edinen ve hısımları evlatlığa mirasçı olamaz. Evlatlığın kendi ailesinde mirasçılığı devam eder.
Sağ kalan eşin miras payı, birlikte mirasçı bulunduğu zümreye göre değişmektedir;
· Miras bırakanın alt soyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,
· Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,
· Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü,
· Bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.
Ayrıca, Türk Hukukunda, evlilikte yasal mal rejimi olarak, edinilmiş mallara katılma rejimi benimsenmiş olup, her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.
Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır.
Boşanma kararının kesinleşmesiyle, eş yasal mirasçı olamaz. Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler.
Ayrılık kararı verilmesi, mirasçılığı etkilemez.
Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlete geçer. Mirasçılar, 3. dereceye kadar sınırlandırılmış olup, miras bırakanın 3. dereceye kadar mirasçıları ve alt soyunun bulunmaması halinde, miras devlete intikal edecektir.
Kural olarak, miras bırakan mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahiptir. Ancak kanun, alt soy, ana, baba ve eşin miras payının bir kısmını korumuştur. Saklı payı ihlal edilen mirasçılar, tenkis davası açarak, saklı payını alma hakkına sahiptir. 2007 yılında yapılan değişiklikle, kardeşlerin saklı payı kaldırılmıştır.
Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:
· Alt soy için yasal miras payının yarısı (½ )
· Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri (¼)
· Sağ kalan eş için, alt soy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı,
· Diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü (¾)
Miras bırakanın sağlığındaki ve ölüme bağlı tasarruflarının saklı paylı mirasçıların saklı paylarını ihlal ettiği oranda etkisizleştirilmesidir. Tenkis kural olarak dava yoluyla gerçekleştirilir. Tenkis davası, saklı paylı mirasçılar tarafından açılabilir. Davada sadece davayı açan saklı paylı mirasçının saklı payı tenkis edilecektir. Tenkis davası, miras bırakanın tasarruf oranını aşarak lehine kazandırmada bulunduğu mirasçılar ve 3. Kişilere karşı açılır.
Miras bırakan, ölümünden sonra mal varlığının kanunda öngörülen kurallara göre paylaştırılmasını istemeyebilir. Bu durumda ölümünden önce, mirasına uygulanacak paylaştırma kurallarını belirlemesi gerekir. Miras bırakanın ölümüne bağlı olarak verdiği emirlerine ölüme bağlı tasarruf denir. Medeni Kanun, ölüme bağlı tasarrufların belli şekillere göre yapılmasını kabul etmiştir. Aksi takdirde, miras bırakanın arzuları yerine getirilemeyecek veya mirasçılar tarafından iptal edilebilecektir.
Miras bırakan, ölümüne bağlı tasarruflarını iki şekilde yapabilir. Bunlar miras sözleşmesi ve vasiyetnamedir.
On beş yaşını dolduran ve ayırt etme gücüne sahip herkes vasiyetname yapabilecektir. Ancak vasiyetnamenin geçerli olabilmesi ve hüküm ifade edebilmesi için kanunun öngördüğü şekillerde yapılması gerekir. Resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve istisnai hallerde sözlü vasiyetname olmak üzere üç çeşit vasiyetname vardır.
Noter, sulh hakimi ya da resmi memur önünde iki tanığın katılmasıyla yapılan vasiyetnameye resmi vasiyetname denir.
Vasiyetnamenin resmi şekilde yapılma zorunluluğu yoktur. Vasiyetçi, dilerse kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyarak kendi el yazısıyla da vasiyetname yapabilecektir. El yazılı vasiyetnamenin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar miras bırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olması zorunludur. Aksi takdirde vasiyetname geçerli olmayacaktır.
Tek taraflı bir ölüme bağlı tasarruf olan vasiyetnameyi geri almak her zaman mümkündür. Miras bırakan, vasiyetname için kanunda öngörülen şekillerden birine uymak suretiyle yeni bir vasiyetname yaparak önceki vasiyetnameden her zaman dönebilir.
Miras bırakan, yok etmek suretiyle de vasiyetnameden dönebilir.
Kaza sonucunda veya üçüncü kişinin kusuruyla yok olan ve içeriğinin aynen ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyetname hükümsüz kalır. Tazminat isteme hakkı saklıdır. Miras bırakan, önceki vasiyetnamesini ortadan kaldırmaksızın yeni bir vasiyetname yaparsa, kuşkuya yer bırakmayacak surette önceki vasiyetnameyi tamamlamadıkça, sonraki vasiyetname onun yerini alır.
Belirli mal bırakma vasiyeti de, vasiyetnamede aksi belirtilmedikçe, miras bırakanın sonradan o mal üzerinde bu vasiyetle bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunmasıyla ortadan kalkar.
Vasiyetnameden farklı olarak sadece resmi şekilde ve karşılıklı yapılabilen ölüme bağlı tasarruftur. Örneğin, mirastan feragat yalnızca miras sözleşmesi ile yapılabilir. Kural olarak miras sözleşmesinden tek taraflı dönülemez, taraflar anlaşarak sona erdirilebilir. Çıkarma sebeplerinin varlığı, ivazın yerine getirilmemesi veya miras bırakanın sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle tek taraflı iradesiyle dönülmesi mümkündür.
Ölüme bağlı tasarruflar bazı hallerde kanun gereği kendiliğinden hükümsüz hale gelebilir veya iptal sebeplerinin bulunması halinde iptali edilebilir.
Ölüme bağlı tasarrufların kendiliğinden hükümsüz hale geldiği durumlar haller; evlilik birliğinin ölüm dışında sona ermesi, lehine tasarruf yapılanın miras bırakandan önce ölmesi, lehine tasarruf yapılanın mirastan yoksun olması, şarta bağlı hallerde bozucu veya geciktirici şartın gerçekleşmesi halleridir.
Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
· Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
· Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
· Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,
· Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.
İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Dava, ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptaline ilişkin olabilir. İptal davası, kanunda öngörülen süreler içinde açılabilir. İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyi niyetli davalılara karşı on yıl, iyi niyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.
Hükümsüzlük, def”i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.
Miras, miras bırakanın ölümü anında kendiliğinden mirasçılara geçer. Mirasçılar ve tereke, ölüm anına göre belirlenir. Ölüm anının bilinmesi mirasçıların belirlenmesi bakımından önemlidir. Örneğin, evli bir çiftin bir trafik kazasında on dakika arayla vefat etmesi halinde, miras önce daha sonra ölen eşe geçecek daha sonra onun mirasçılarına geçecektir.
Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, miras bırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer mal varlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar. Atanmış mirasçılar da mirası, miras bırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler.
Miras, mal varlığının tamamı için miras bırakanın yerleşim yerinde açılır.
Miras bırakanın tasarruflarının iptali veya tenkisi, mirasın paylaştırılması ve miras sebebiyle istihkak davaları bu yerleşim yeri mahkemesinde görülür.
Mirasçı olabilmek için; sağ olmak, hak ehliyetine sahip olmak ve mirastan yoksun olmamak gerekir.
Cenin ise ancak sağ doğmak koşulu ile mirasçı olabilir. Ölü doğan çocuk mirasçı olamaz. Bu nedenle, mirasçılar arasında cenin bulunması mirasın paylaştırılmasında bekleme sebebidir.
Mirastan yoksunluk, miras bırakanın terekesinde mirasçı veya vasiyet alacaklısı olarak hak sahibi olamamak anlamına gelmektedir. Mirastan yoksunluk sebepleri, kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Bu nedenle ancak bu hallerin varlığı halinde yoksunluk söz konusu olacaktır. Mirastan yoksunluk, yalnız yoksun olanı etkiler. Mirastan yoksun olanın alt soyu, miras bırakandan önce ölen kimsenin alt soyu gibi mirasçı olur.
Aşağıdaki kimseler, mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler:
· Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,
· Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,
· Miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler,
· Miras bırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar,
Mirastan yoksunluk kendiliğinden hüküm ifade eder. Yoksunluk hallerinin varlığı halinde kişi, mirasçı veya vasiyet alacaklısı sıfatını kazanamaz. Yoksunluk miras bırakanın affıyla ortadan kalmaktadır.
Kanun, belirli şartların varlığı halinde, miras bırakana saklı paylı mirasçıları mirastan uzaklaştırma imkanı vermiştir. Aşağıdaki durumlarda miras bırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:
· Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
· Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse,
Mirasçılıktan çıkarma vasiyetname ile yapılır. Çıkarmanın geçerli olması, çıkarma sebeplerinin vasiyetnamede gösterilmesine bağlıdır. Genel ifadeler kullanılması yeterli değildir. Sebebin gösterilmemesi veya sebebin yeterli olmaması halinde, saklı paylı mirasçı, tenkis davası açarak saklı payını alabilir.
Miras bırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamesinin, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hakimine teslim edilmesi zorunludur.
Vasiyetnameyi düzenleyen veya muhafaza eden görevli ya da miras bırakanın arzusu üzerine saklayan veya başka surette ele geçiren ya da ölenin eşyası arasında bulan kimse, ölümü öğrenir öğrenmez teslim görevini yerine getirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bu yüzden doğacak zarardan sorumludur.
Sulh hâkimi, teslim edilen vasiyetnameyi derhâl inceler, gerekli koruma önlemlerini alır; olanak varsa ilgilileri dinleyerek terekenin yasal mirasçılara geçici olarak teslimine veya resmen yönetilmesine karar verir. Mahkemeye teslim edilen vasiyetname, hazır bulunan mirasçılara okunur. Böylece vasiyetname açılmış olur. İptal ve tenkis davası açma süreleri ve mirasın red süresi bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.
Yasal mirasçılara, mirasçı atananlara ve vasiyet alacaklıları, mirasçılık sıfatlarını gösteren resmi belgeyi, mirasın açıldığı sulh mahkemesinden veya noterliklerden talep edebilirler. Bu belgeye veraset ilamı veya mirasçılık belgesi adı verilir.
Veraset ilamı aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir.
Mirası kabul etmeyen mirasçının mirası reddetme hakkı vardır. Mirasın reddi beyanı, miras bırakanın son yerleşim yeri sulh mahkemesine yapılır.
Mirası reddetme süresi üç aydır. Süre, yasal mirasçılar için, ölüm ve kendi mirasçılığını öğrendiği andan itibaren başlar. Vasiyetname ile atanan mirasçının süresi ise, tasarrufun kendisine bildirilmesiyle başlar. Süresi içinde mirası reddetmeyen mirasçı, kayıtsız şartsız mirası kabul etmiş olur.
Ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.
Miras bırakanın, birden çok mirasçısı bulunması halinde, mirasçıların oluşturduğu topluluk miras ortaklığı olacaktır. Miras tamamen paylaştırılıncaya kadar, mirasçılar miras üzerinde el birliğiyle hak sahibi olacaktır.
Miras üzerinde elbirliği mülkiyet hakkı bulunan mirasçılar, miras üzerinde yapılacak her türlü işlemi birlikte yapmak zorundadır. Mirasçılar, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir. Her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh mahkemesinden isteyebilir. Mirasçılardan birinin istemi üzerine hâkim, terekenin tamamını ve terekedeki malların her birini göz önünde tutarak, olanak varsa taşınmazlardan her birinin tamamının bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapar. Mirasçılara verilen taşınmazların değerleri arasındaki fark para ödenmesi yoluyla giderilerek miras payları arasında denkleştirme sağlanır.
Paylaşmanın derhâl yapılması, paylaşım konusu malın veya terekenin değerini önemli ölçüde azaltacaksa; sulh hâkimi, mirasçılardan birinin istemi üzerine bu malın veya terekenin paylaşılmasının ertelenmesine karar verebilir.
Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.
Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır.
Bir mirasçı ödemeden aciz hâlinde ise, mirasın açılması üzerine diğer mirasçılar, haklarının korunması için gerekli önlemlerin gecikmeksizin alınmasını sulh mahkemesinden isteyebilirler.
Terekeyi ilgilendiren hususlarda da, dava tüm mirasçılara karşı açılmalıdır.
Mirasçılar, tereke borçlarından müteselsil olarak sorumludur. Miras bırakanın alacaklıları, mirasçılardan dilediğine giderek, borcu tamamını isteyebilecektir. Bu ihtimalde, borcu ödeyen mirasçı, diğer mirasçılara rücu edebilecektir.
Mirasçılar, bölünmesine veya nakline alacaklı tarafından açık veya örtülü olarak rıza gösterilmemiş olan tereke borçlarından dolayı, paylaşmadan sonra da bütün malvarlıklarıyla müteselsilen sorumludurlar.
Paylaşmanın gerçekleştiği tarihin veya daha sonra yerine getirilecek borçlarda muacceliyet tarihinin üzerinden beş yıl geçmekle teselsül sona erer.
Tereke borcundan sorumlu olmak istemeyen borçluların, süresi içerisinde mirası reddetmesi gerekir.
Miras ortaklığı, mirasın tamamen paylaşılması veya elbirliği mülkiyetin paylı mülkiyete dönüşmesi ile sona erer.

merhaba
Babamız vefat etti veraset ilamı aldık. Babaanne yaşadığı için henüz mal paylaşımı yapılmadı.
Babamızın borcu için sürekli aranıyoruz. Bizim için herhangi bir durum söz konusu olur mu?
Bu aşamada şuan ödeyemiyoruz çünkü, yani mal paylaşımı yapılmadan bizden tahsil yoluna gidebilirler mi?
Merhaba
Vefat eden babam annem üzerine kendi birikimi ile daire almış. Fakat babamın ölümünden sonra halen sağ olan annem bu evi satıp parasını kardeşime verdi. Bu durumda nasıl bir hukuki süreç izlemem gerekiyor?
Kayınpederim 4 ay önce vefat etti. Mirasçı olarak 4 kişi var. Annesi 2 oğlu ve kızı Annesi oğlunun birine hakkını veriyor. Oğlu da habersiz evi kiraya verdi. Ne yapabilir?
Baba sağ iken malını ben ölene kadar bana bakmak şartı ile filanca oğluma bağışladığını noter kanalı ile yapabiliyor mu?
Babanın ölümünden sonra diğer çocuklar bunu mahkeme kararıyla lehlerine bozdurma şansına sahip mi?
Babam öldükten sonra bir şahısta alacağı vardı.
Abim bu parayı alıp hiç kimseye vermedi ne yapabiliriz?
Eşimden ayrıldım. Oğlum reşit.
İleride ayrıldığım eşimin borçlarından oğlum sorumlu olur mu?
Öncelikle merhaba, benim babam kısa süre önce vefat etti. Ondan kalan hakları üstüme aldım, fakat dedem hala sağ ve onun üstüne olan şeyler var. Bu durumda dedem yaş gereği ilerde vefat ettiği zaman torunu olarak ondan kalan mirasta hak payı olabiliyor muyum?